AK Parti, muhtemelen cumhuriyet tarihinin kolay kolay kırılamayacak bir rekoruna imza attı. Çeyrek asırdır iktidarda bulunuyor. Bunun baş mimarı da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey’dir. Bu zaman zarfında başarabildiği başaramadığı birçok şey oldu.
Sağlıkta, imarda, ulaştırmada, silah sanayiinde muazzam yollar alındı. Elbette daha gidilecek mesafe var lakin bazı hususlarda gelinen noktalar parmak ısırtacak cinsten oldu. Hastane ücreti ödenemediği için ölünün rehin kaldığı günlerden bugünlere kolay gelinmedi. Depremde hemen hiçbir şey yapamayan devletten, iki senede şehirleri yeniden inşa eden devlete geçildi. Silah sanayiinde atılan dev adımlar dost düşman herkesin takdirini kazandı.
Şüphesiz her hususta böyle başarılı olunamadı. Mesela bir eğitim meselesinde çok güzel binalar inşa etmenin dışında fazlaca bir şey yapılamadı. Enflasyon konusunda bir dönem büyük ferahlık (2005-2018) yaşanmış iken özellikle pandemi döneminde girilen krizden bir türlü çıkılamadı. 6284 no.lu kanun, köpek problemi, iklim yasası milletimizin rahatsızlığına rağmen devam etti...
Sahtekârlara hak ettikleri cezayı veremiyoruz. Gıda terörü can alacak noktalara geldi. Üç beş kuruş ceza ödeyen işine devam ediyor. Bakanlık belli aralıklarla çarşaf çarşaf liste yayınlıyor. Listeler elimizde market market dolaşmamızı mı istiyorlar bilemiyorum. Bilebildiğim şu ki bunun çaresi bu değil. Hilecileri yaptığına yapacağına pişman etmekten gayrı bir çözüm yolu yok. Artık mal varlığına el koymak mı dersiniz, ömür boyu hapis mi dersiniz bilemem. Her ne ise, bugün mevzumuz bu değil…
Bunca yıllık yıpranmışlığa rağmen biz bugün iktidarı değil muhalefeti konuşuyoruz. İşimiz, muhalefetin ağızları açık bırakan icraatlarını konuşmak oldu. Hükûmetin yapamadıklarını veya yanlış yaptıklarını dile getirip bunun üzerinden kamuoyu oluşturmamız gerekirken haklı olarak hepsini unuttuk. Zira AK Parti’nin yirmi beş yıla yakın yıpranmışlığı karşısında, ürettikleri projelerle iktidar alternatifi olması beklenen muhalefet büyük bir çöküş yaşıyor.
Görülüyor ki, ana muhalefet CHP’de hiçbir şey değişmemiş. Üstelik daha kötüye gitmiş. Hâlbuki alternatif olarak ortaya çıkmaları işten bile değildi. Hiçbir proje ortaya koyamasalar dahi biraz daha ahlaklı olabilselerdi bu alternatiflik kendiliğinden ortaya çıkacaktı. Yaşananlar şu kadarcık bir muhasebeyi yapamadıklarını gösteriyor. Öyle ki eski genel başkanları dahi konuyla ilgili konuşmaktan kendini alamadı. Ne diyordu Kılıçdaroğlu:
“Her siyasi parti ve her siyasetçi savrulabilir, geri durabilir, rüşvet ve yolsuzluk sarmalına bulaşabilir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi rüşvetlerle, yolsuzluklarla ve rüşvet çarkının müteahhitleriyle anılamaz, bunlarla bir araya gelemez. Üzerinde iftiralar ve yolsuzluk iddialarıyla yol alamaz. Derhal arınmalı ve yoluna devam etmelidir.”
Sağ doldurur, CHP boşaltır!
Kılıçdaroğlu’nun bugün başlayacak kongrede bazı hesapları olabilir. Belki bu yüzden belki başka sebepten bunları söylemiş olabilir. Aslında bunlar bizi ilgilendirmiyor. Bizim üzerinde durduğumuz husus iktidarı tenkit ettikleri her konunun katmerlisini kendilerinin yapması. Üstelik bunu muhalefetteyken yapmaları. Belediyeler vasıtasıyla paranın ucundan tutunca olmayan akılları da başlarından gitti! Bu hâllerini görünce bereket versin ki gitti demekten kendimizi alamıyoruz.
Zira biraz kurnaz davranıp belediyelerde suistimal yapmasalardı ve temiz yönetim algısıyla cumhurbaşkanlığı seçimine girselerdi bu boş beleş hâlleriyle dahi iktidara gelirlerdi. O andan itibaren memleketin canına okumaları iki seneyi geçmezdi! Altın, döviz sıfırlanır, IMF’ye borçlanılırdı. Muhtemelen maaş ödeyemez hâle gelirdik. Esasen bu Demokrat Parti’den beri süregelen vetiredir. Sağ partiler kasayı doldurur, CHP ise bir şekilde gelip sıfırlayıp yüklüce bir borç da takıp giderdi!
Yalnız bu anlattıklarımız parayla alakalı meselelerdir. Hâlbuki burada ekonomik çöküşten çok daha öte bir tehlike var. Bu tehlike sanki 15 Temmuz’un devamı gibi duruyor. Anlamak istemeyene ne söyleseniz boş. Onlar ancak ölünce uyanacak cinsten insanlar.
Şurası artık net belli oldu ki; 15 Temmuz’da Türkiye’yi siyasi olarak işgal edemeyenler ekonomik yönden düşürmenin hesabını yapmışlardı!.. İstanbul kar altında kalırken "balıkçılarda" yapılan görüşmeler belli ki boşuna değildi!
Dolayısıyla artık büyük fotoğrafı görmek gerek. 15 Temmuz’a "senaryo" diyerek büyük fotoğrafı göremeyenler veya görmek istemeyenler ancak devre dışı edilince anlamaya başladılar. Acaba halkımız, yaşananların “İkinci 15 Temmuz” hadisesini atlatmakta olduğunun farkında mı?
Belediyelere yapılan operasyonun artık bu tehlikeyi bertaraf etmeye yönelik olduğu açıkça görülmektedir. Evet, yeniden yapılanmış bir teşkilat var. Devlet esaslı şekilde bunun üzerine gidiyor. Zaten gitmemesi imkân dışı zira belediyeleri atlama taşı yapıp oradan ülkeyi ele geçirmeye çalışacaklardı. Olup bitenler sadece bir yolsuzluk operasyonundan ibaret değil. Rüşvet, hırsızlık işin en hafif kısmı. Burada bir örgüt var. Bunlar CHP içerisinde Atatürkçülüğün arkasına gizlenerek faaliyetlerine tam gaz devam etmişler.
Savcılığın CHP’ye kapatma davasına sebep olabilecek bildirimini başka türlü okuyamayız. Öyle görünüyor ki FETÖ siyaset eliyle önce Büyükşehir Belediyesi’ni, sonra oranın kaynaklarını kullanarak CHP’yi ve oradan da ülkeyi ele geçirmek istemiş. İlk ikisini gerçekleştirdiği görülüyor. Demek ki sıra devlete, yani ülkeye gelmiş. Buna doğru hızlı adımlarla yürürken tepelerine çökülmüş. Hadise bu...
Tabii FETÖ derken, “yahu kabak tadı verdi” diyecekleri biliyorum. Bunlar hâlâ FETÖ örgütünün bir maşa olduğunu ve asıl sahibinin CIA olduğunu anlamazlıktan gelmekteler. Dolayısıyla ABD ile yollarımız yine kesişti. Bakalım sonu nereye varacak?
Batı’nın menfaati kimde?
Başsavcılığın, “biz CHP kapatılsın demedik” tarzındaki ifadesi tansiyonu düşürmek için yapılan bir açıklamadır. Yoksa ilk açıklamanın başka bir manaya gelmesi düşünülemez. Zaten yine başsavcılıktan yapılan, “Bildirim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan ihbar vasfındadır” ifadesi de yalanlamayı yalanlamaktadır. İhbar ne için yapılır? Gereğinin yapılması için. Böyle bir durumda o gerek, kapatmaktan başka ne olabilir?
Yine bildirimdeki; “Cumhuriyet Halk Partisinin ülke genelinde ve yerelde gerçekleşen seçimlerin güvenilirliğini, seçmenin iradesini ve demokratik düzeni etkilemeye yönelik, sistematik ve süreklilik arz edecek şekilde müdahalede bulunduğu anlaşılmakla, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Anayasa’nın 68 ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası bilgilerinize arz olunur” ifadeleri bize göre başka bir manaya gelmiyor.
İşin maddi cihetini de göz ardı etmemek lazım. Tehlikeli bir örgüt yapılanması milyarlarca dolarlık yolsuzluğun üzerini örtmemeli. Biz unutsak da devletin hukuk yoluyla bu meblağın peşine düşeceği kesindir. Vaktiyle iktidarı yıpratmak için Merkez Bankası’nın gün gibi ortada olan parasına “128 milyar dolar nerede” demişlerdi. TL’ye çevrilen o paraya buharlaşmış muamelesi yapmışlardı. Yani kampanya tamamen iftira üzerine kurulmuştu. Para yerli yerinde duruyordu fakat cinsi değişmişti. İşte o cins tekrar dolara döndü, merkezin rezervi rekor kırdı. Ne var ki vaktiyle o iftirayı atanların yüzü hiç kızarmadı!
İzmir, Ankara vesair yerlere de baktığımızda CHP’li belediyelerin belediyecilikle hiçbir alakalarının olmadığı anlaşılıyor. Elbette bunca yolsuzluğun içinde belediyecilik yapmaya vakit bulamıyorlar. Hoş, bulsalar yapabilecek vasıftalar mı? O da su götürür. Otobüslerin bakımını yapamayıp yanmalarına sebep olanlar koca şehre nasıl sahip çıkacak?
Bütün bunlara şaşırmamak lazım. Süleyman Demirel bunlar için, “ülke menfaatine bir çivi çakmazlar” ve “CHP iktidara gelirse ineğin memesindeki süt kurur” derdi.
Diğer taraftan CHP iktidarları maalesef milletin değerleri ile hep kavgalı oldu. Diline, dinine ve tarihine hor baktı. Demokrasi ile de bir türlü barışamadı. Her defasında darbecilerin yanında ve arkasında durdu. Oysa o darbelerin arkasında CIA’nin olduğunu adı gibi biliyordu. “Bizim çocuklar” ifadesinin manası gün gibi aşikârdı.
CHP tutulmuş olduğu bu zilletten ve illetten bir türlü kurtulamadı. Nitekim İmamoğlu’na operasyon başladığında CHP Genel Başkanı Devamlı olarak Batı’ya, “Ne olur müdahalede bulunun”, serzenişiyle yalvarıp durdu.
CHP Genel Başkanı’nın İngilizlere hitaben; “Sizin menfaatiniz bizim iktidarımızdadır” sözü bu milletin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. İngiliz'in, ABD’nin, Alman’ın ve İsrail’in menfaati Türk’ün yükselişinde mi yoksa zebun ve hakir oluşunda mıdır? Düşünün!
"Böyle bir muhalefet ve maşalar varken Türkiye’nin 15 Temmuzları biter mi?" diye düşünmekten ve dehşete düşmekten kendini alamıyor insan!
Cenâb-ı Hak fırsat vermesin!..
TEFEKKÜR
Şirâze-bend-i nazm-ı umûr eylemez felek,
Tâ sıkmayınca cendere-i ızdırâbda.
Lâ Edri
(İşleri düzenleyip yoluna koymaz felek,
Istırap cenderesinde sıkmadıkça...)

