- Sempozyumda, Osmanlı'nın Arnavutluk'u "işgalci" olarak gören ideolojik tarih anlatısına karşı çıkarak, Osmanlı idaresinin bölgeye adalet, hoşgörü ve kimlik koruması getirdiği savunuldu.
- Arnavutluk Devleti'nin ortaya çıkışında Osmanlı'nın rolü vurgulanırken, Osmanlı'nın sadece Arnavutları değil, Sırplar dahil birçok Balkan kavmini koruduğu belirtildi.
- Devşirme sistemi, çocukların zorla alındığı bir uygulama yerine, ailelerin rızasıyla çocuklarına devlet hiyerarşisinde veziriazamlığa kadar yükselme fırsatı sunan bir sistem olarak açıklandı.
- Arnavut asıllı Gedik Ahmed Paşa'nın kariyeri, devşirme sistemi sayesinde zirveye ulaşan, Kırım ve Otranto'yu fetheden önemli bir Osmanlı devlet adamı olarak örnek gösterildi.
- Osmanlı'ya dair olumsuz algının emperyalist propagandanın ürünü olduğu ve bilimsel çalışmalarla bu yanlış algının dünya genelinde değişmeye başladığı ifade edildi.
Geçen hafta Arnavutluk’ta idim. 6 Kasım Perşembe günü Avlonya/Vlora’da İsmail Qemali Üniversitesi’nde Gedik Ahmed Paşa sempozyumunda bir tebliğ sundum. Sempozyum Alsar Vakfı, İsmail Qemali Üniversitesi ve TİKA’nın girişimleri ile düzenlenmişti. Akademisyenler ve gençler sempozyuma büyük ilgi göstermişlerdi. Bu vesile ile TİKA’yı yurt dışındaki bu kültür faaliyetlerine vermiş olduğu destek sebebiyle özel olarak tebrik ediyorum...
Sempozyuma Türkiye’den, Arnavutluk’tan ve Kosova’danilim adamları iştirak etmişti. Tiran’dan Vlora’ya giderken Üsküp’ten gelen tercümanımız bölgedeki Osmanlı imajı noktasında biraz bilgiler vermişti. Bilhassa Avlonya bölgesinde Osmanlıların, “550 yıllık işgalci” diye değerlendirildiğini söylemişti.
Bu itibarla tebliğime bu hususları değerlendirerek başlamayı uygun gördüm ve özetle şöyle bir giriş yaptım:
Tarihi, bilgi, belge ve hakkaniyetle değerlendireceksiniz. Şayet ideolojik olarak değerlendirirseniz anlattığınız şeyler tarih olmaktan çıkar. Maalesef tarih ideolojilerin at oynattığı bir alandır. Herkes kendine göre bir tarih ortaya çıkarmaya çalışır. Osmanlılar son elli yılına girdiğinde bugünkü 30 devlete hükmediyordu. Osmanlıdan ayrılan neredeyse bütün devletlerin tarih kitaplarını İngilizler yazdırdı. Osmanlıyı ise işgalci olarak tanımladı. Bu tanım İngilizlerin araştırıp belgelerle ortaya koydukları bir gerçek değildi. Kin ve düşmanlığın ürünü idi. Buna dikkat etmelisiniz!
Evet,Osmanlıdan ayrılan bütün ülkelerin ve hatta Türkiye’nin zihinleri işgal altına alındı. Sömürgeci bir eğitim sistemi ile tarihlerinin en parlak beş veya altı asrını hafızalarından kazıdılar ve beş on klişe cümle ile hatırlatır oldular. Tabii ki o da en olumsuz mesajlardı.
Bakınız Osmanlı buraları, yani Arnavutluk’u Arnavutlardan almadı. Böyle bir devlet yoktu. Burası Roma’nın, Doğu Roma’nın, Sırpların ve nihayet Venediklilerin oldu. Bölgenin adı her ne kadar Arnavutluk olsa da biz orayı Venediklilerden aldık.
Yine Osmanlılar kendilerine düşmanlık vuku bulmadıkça hiçbir devlete savaş ilan etmedi. Bunlar çarpıcı gerçeklerdir. Bugün dahi şehir olmayan iki küçük köyden ibaret toprakları vardı. Kendilerine karşı girişilen düşmanlıklar ve saldırılar onları büyüttü. Fakat aldığı yerler onların adaletine meftun oldu ve halklar hiçbir zaman kendilerine karşı isyan hareketinde bulunmadılar. Çünkü Osmanlılar kimsenin dinine, diline ve ticaretine dokunmuyorlardı. Nitekim Arnavutlar bu uygulamalar karşısında severek İslam’ı seçtiler.
550 yıl sonra Osmanlılar bölgeden çekilirken Arnavut milleti girmiş bulunduğu İslam dairesi içerisinde dilini ve kimliğini muhafaza etmekte idi. Bunun neticesi olarak da Arnavutluk Devleti ortaya çıktı. İşte bu durumun Osmanlı sayesinde olduğunu asla unutmamak gerekir. Aksi hâlde bölge Sırpların veya Venediklilerin hâkimiyetinde iki asır geçirmiş olsa Arnavutluk diye bir devletten bahsetmek imkânsız olurdu.
Türklerin Balkanlara çıkması aslında herkes için bir kurtuluş oldu. Kuzeybatıdan inen Katolikler bölgeyi kasıp kavururken güneydoğudan ilerleyen Osmanlılar bölgede hoşgörüyü hâkim kılmıştı. Osmanlı hâkimiyeti her kavmi korudu. Sadece Arnavutlar değil Sırplar dâhil birçok kavim bugünkü varlığını Osmanlıya borçludur...
Tarihi bilgi ve belgelerle konuşan bütün ilim adamları da bu gerçeklerin altını çizmektedir.
Çobanlıktan Paşalığa gelenler!
Gedik Ahmed Paşa’dan bahsederken ikinci önemli nokta Osmanlı’nın devşirme sistemi idi. Bölge halkının beynini yıkayanların en çok kullandığı hususlardan biri devşirme sistemidir.
Ne yazık ki bizde dahi devşirme sistemi anlatılırken küçük çocukların zorla alıkonulduğu, anne babanın feryad u figan içinde çocuklarından koparıldığı tarzında bir yığın iftira yapılmaktadır.
Hâlbuki hakikat hiç de öyle değildir. Çocuklar devşirilmekle bir devlet hiyerarşisi içerisinde yükselmenin anahtarını elde etmiş oluyorlardı. Bu çıkışın son noktası veziriazam olmaktı. Elbette herkes veziriazam olamazdı fakat bu ihtimal hepsini heyecanlandıran bir husustu. Sairleri de sancakbeyi, beylerbeyi, kaptanpaşa ve vezir gibi en itibarlı mevkilerde vazife alıyorlardı.
Makam sahibi olamayanlar yeniçeri olurdu ki o da çok itibarlıydı. Kanuni çağını düşünün, Osmanlı ordusunun en teknik sınıfını teşkil eden kapukullarından olmak her babayiğidin harcı değildi. Her biri yeniçerilikten veziriazamlığa kadar geniş bir aralıkta itibarlı mevkilere yerleşme imkânına sahipti.
Dolayısıyla hemen her aile çocuğunun devşirilmesini arzu eder, bu işe çok sevinirdi. Arada bu fotoğrafa uymayan misaller olabilir ancak bunlar her zaman istisnadır. Şu hâlde eskilerin ifadesiyle, istisnalar müstesna kalmak kaydıyla sistem saat gibi işlemiş, kimseyi tedirgin etmemiş, hatta kahir ekseriyeti mutlu etmiştir.
Ayrıca Osmanlılar kendi tebaasından devşirdikleri bu çocukları ailesinin rızası dışında asla almazlardı. Bunun için devşirilen çocuğun ailesinin gönüllerini yapmak üzere kendilerini vergilerden muaf tutarlar ve özel ayrıcalıklar gösterirlerdi. Evlatlarının geleceği makamı bilmek de o aileler için bir gurur vesilesi olurdu. Çünkü Boşnak, Sırp, Arnavut, Hırvat ve Rum milletinden nice genci devletin en tepe noktalarında görür olmuşlardı.
Dolayısıyla devşirme sistemi nice dâhiyi keşfedip zirveye taşıdı. Bu arada şunu da ifade edelim ki Osmanlı sisteminde veziriazamlık zirve demektir. Hiç kimse bu makamın ötesine geçemez. Orada padişah vardır ve herkes ona can u gönülden bağlıdır. Bu hâl asil milletimizin hücrelerine kadar işlemiştir. Erkek çocuklar "paşam" diye sevilir çünkübilinir ki onun yükselebileceği son nokta orasıdır. Kimse padişah olmayı aklının ucundan dahi geçiremez. Bunu cerh eden tek misal Midhat Paşa’nın, “Âl-i Osman yerine Âl-i Midhat olsa ne olur” sözüdür ki onu da ayık kafayla söylemiş değildir!
Devşirme sistemi olmasaydı Mimar Sinan muhtemelen köyünün sınırlarını aşamayacaktı... Sokollu yine köyünde sığır güdecekti... Köprülü Mehmed Paşa kim bilir ne yapacaktı? Sistem onları ve daha nicesini zirveye taşıdı. Onlardan biri de Arnavut asıllı olan Gedik Ahmed Paşa idi.
Gedik Ahmed Paşa
II. Murad Han zamanında "iç oğlanı" olan Gedik Ahmed Paşa, Fatih döneminde Rum (Amasya, Tokat, Sivas) Beylerbeyioldu. Kısa süren bu vazifesinin ardından İshak Paşa’nın yerine Anadolu Beylerbeyliğine getirildi. 1470’de vezirlik rütbesi aldı.
O, 1472’de Otlukbeli Savaşında gösterdiği başarısı nedeniyle kaynaklarda; “Yiğitlik meydanının yırtıcı aslanı, bahadırlar kuşağının cenk eri Gedik Ahmed Paşa öncülerin baş ve buğu, düşmanlarını avlayan bir doğan idi. Yiğitliğinin şöhretiyle yoldaşlarına kalp kuvveti olmuş, korku ve kuşku pasını gönüller ayinesinden silip atmıştı” ifadeleriyle övülüyordu.
Gedik Ahmed Paşa, 1474’te ise idam edilen Mahmud Paşa’nın yerine veziriazam oldu. 1475’te Kırım’ın fethine memur edildi. Önce Kefe sonra Sudak ve Azak’ı fethetti. Kırım Hanı Mengli Giray’ı zindandan çıkardı. O da Kırım Hanı olarak Osmanlı himayesini tanıyordu. 1480’de Otranto’yu fethetti. Fatih kuzeyden kendisi güneyden ilerleyip Roma’da buluşacaklardı fakat o büyük hakanın vefatı bu tasavvuru akim kıldı...
Görüleceği üzere Arnavut asıllı Gedik Ahmed Paşa Osmanlı tarihinde mühim bir yere sahip. Aslında daha nice Arnavut asıllı devlet adamı var. Sadrazamlardan bir kısmını sayalım: Ayas Paşa, Lütfî Paşa, Kara Ahmed Paşa, Ferhad Paşa, Koca Sinan Paşa, Tarhuncu Ahmed Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa… Aslında bunlar bütün Arnavutluk tarihinin en büyükleri. Osmanlı idaresinin dışında bu derece büyük şahsiyetleri yok. Osmanlıyla amansız bir mücadeleye girişmiş İskender Bey bile Osmanlı yetiştirmesidir. Yani Osmanlı sadece Türk'ü değil kendisiyle birlikte yol yürüyen herkesi büyütmüş...
Buradan çıkaracağımız netice emperyalist propagandanın ne kadar etkili olduğudur. İşin sevindirici kısmına gelince, ciddi bilim adamlarının çalışmaları neticesinde dünya artık bu propagandaları biraz yavaş da olsa fark ediyor. Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Türk-Ermeni münasebetlerinde Rusların nasıl menfi bir rol oynadığını söylemesi çok ileri bir adımdır. Tabii İngiliz'iyle, Fransız'ıyla diğer unsurların da deşifre olması lazım. İnşallah oraya doğru gidiyoruz. Bu öyle bir şeydir ki bir yerde çözülünce her yerde çözüldü demektir...
İsrail İspanyollar nezdinde deşifre olduysa bilin ki İngilizler, Fransızlar ve hatta Amerikalılar nezdinde de deşifre olmuştur. Dolayısıyla iş, kötünün deşifre olması yönünde ilerliyor. Osmanlı hakkında bunca yalan ve iftiraya inananların da işin böyle olmadığını anlamasına çok da zaman kalmadı...
Türkiye bir gün gerçek kahramanlarla sahte kahramanları ayırdığında Balkanlardaki kardeşlerimiz de aynısını yapacaktır. Bize düşen o bölgede azimle çalışmak, doğru kitapları evlad-ı fatihana ulaştırmak, almayı değil vermeyi düşünerek hareket etmek, kalpten gelen bir güler yüz göstermek ve sabretmektir. İlim, amel ve ihlasın çözemeyeceği problem, aşamayacağı engel yoktur.
TEFEKKÜR
Pes oku sen dahi Nasrun min-Allah
Ki nusret vire mü’minlere Allah
Dahi hem okıgıl Fethü’n-karib’i
Ki kahr ide Hudâ ehl-i salibi

