ORDUDAN MİLLETE-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

Sesli Dinle
A -
A +
Kanuni Sultan Süleyman zamanı, sadece askerî ve siyasi muvaffakiyetlere münhasır değildir. Osmanlı medeniyeti de en yüksek seviyeye çıkmıştır. Edebiyat, mimari gibi sanatın her dalında en parlak eserler verilmiştir.   
 
Arapça, Farsça, Çağatayca ve Sırpça bilirdi. Kudretli bir şairdir. Mahlası "Muhibbi" idi. Farisi şiirlerinden başka, Türkçe şiirleri, vefatından sonra Türk edebiyatının en hacimli divanında toplanmştır.
 
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet (güç) gibi
Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi beyitleri âdeta onun hayat telakkisini hülasa eder.
 
Her padişah gibi bir sanatı vardı. Trabzon’da şehzade iken bir gayrimüslim ustadan kuyumculuk öğrenmişti. El emeğiyle kazandığını sadaka verirdi.
 
Zamanında ilim, sanat, kültür, siyaset ve askerlikte en kabiliyetli insanlar yetişmiştir. Ona bu ihtişamı veren, biraz da yanındaki bu şahsiyetler olmuştur. Hiçbir devirde bu kadar dâhi bir arada gelmemiştir. Âlimlere ve sanatkârlara çok kıymet vermiş; bunlarla aynı devirde yaşadığı için övünmüştür.

"Sen kendini kurtardın!.."

Çok dindardı. Nakşibendi tarikatine muhib idi. Gençliğinde Emîr Buharî halifelerinden Abdüllatif Mahdumi’ye talebe olmuştur. Baba Haydar Semerkandi’yi ziyaret edip sohbetinde bulunmuştur. Şeyh Yahya Efendi Padişah’ın sütkardeşi ve yakın dostuydu.
 
Muhyiddin Arabi ve Mevlâna Celaleddin Rumi hakkında hürmetsizce konuştuğu için tarihte ilk defa bir şeyhülislamı azletmiştir.
 
Ebussuud Efendi ile çok yakındı. Kendisine “Hâlde haldeşim, tarik-i hakta yoldaşım, ahiret kardeşim” diye hitap ederdi.
 
Rivayet olunur ki, öldüğünde kendisiyle beraber bir sandığın da defnedilmesini vasiyet etmişti. Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, müdahale ederek dinin buna müsaade etmediğini söyledi. Sandık açıldığında, içinde şeyhülislamdan alınmış fetvalar görüldü. Padişah, her işini dinî referansını alarak yaptığını göstermek istemişti. Şeyhülislam, “Sen kendini kurtardın ama, biz ne yapacağız?” diyerek ağlamaya başladı.

Zarafet ve tevazu…

Kanuni Sultan Süleyman’ın boyu ve boynu uzun, omuzu genişti. Alnı açık, burnu kemerli, ağzı düzgün, yanakları yuvarlaktı. Buğday benizli, kızıla çalan sakalı seyrek, gözleri siyah, kirpikleri uzundu. Hatları düzgündü.
 
Yüz ifadesi ağırbaşlıydı. Erken yaşta tahta geçmenin verdiği heybet ile gençliğin verdiği zarafet ve tevazu, yüz hatlarında okunurdu. Bu, ona insanları tanımak ve onları seçmek kabiliyeti kazandırmıştı. Bakışları dikti; ama âdeta mahçup bir genç gibi sık sık aşağı indirirdi.
 
İyi ok atar ve kılıç kullanırdı. Ava meraklıydı. Hayatı boyunca attan inmemiştir. Sadece son seferi, hastalık yüzünden arabayla olmuştur. Usta bir hattattı. Kur’ân-ı kerimi sekiz kere yazdı.
ORDUDAN MİLLETE-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Kanuni Sultan Süleyman Eyüp Sultan’ı ziyaret ediyor

Mesnetsiz iddialar

Kaynaklarda cömert, zarif, mütevazı, derviş-meşrepli olduğu, dinine bağlılığı, fevri hareket etmediği, meşveretsiz iş yapmadığı anlatılır. Milletin menfaatini her şeyden, hatta ailesinden üstün tutardı. Hakkındaki tenkitler, bilhassa ailesinin tesiri altında kalması, mesnetsiz iddialardır.
 
Babası gibi o da harem hayatına fazla iltifat etmemiştir. İlk hanımı Mahidevran’dan olan oğlu Mustafa, etrafındakilerin iğfaliyle babasına karşı isyan hazırlığına başlamış; 1553’te idam edilmiştir.
 
Çokları bunu Rüstem Paşa’dan ve Hurrem Sultan’dan bilmiştir.
 
İkinci zevcesi Hurrem Haseki’den Mihrümah Sultan adında kızı ile Mehmed, Selim, Bayezid ve Cihangir adında oğulları yetişkin yaşa ulaşmıştır.
 
Babasının çok sevdiği Şehzade Mehmed 1543’te 22 yaşında çiçek hastalığından öldü. Küçükken düştüğü için kanbur kalan Şehzade Cihangir ise 1553’te öldü. Babasına ayaklanıp mağlup olarak İran’a sığınan Şehzade Bayezid 1562’de idam edildi.
 
Gençlik arkadaşı Hasodabaşı İbrahim Ağa’yı birkaç rütbe atlatarak veziriazam yapmış; hatta rivayete göre kız kardeşiyle evlendirmiştir. Tarihte hiçbir devlet adamı, bunun kadar padişahla senli benli olmamıştı. Bunun verdiği laubalilik sebebiyle, makamını ve hayatını kaybetmiş; Makbul İbrahim Paşa Maktul olmuştur (1536). Hâlbuki “Kurb-ı sultan ateş-i suzan est” (Sultana yakınlık, yakıcı ateştir.)

Padişah’ın esas derdi

Tarihçiler, iki hanımının ve bunların çevresindekilerin birer siyasi hizip olduğunu söyler; Padişah’ı ikinci kliğin tesirinde kalmakla itham eder. Hâlbuki Padişah’ın esas derdi, devlet mekanizması içinde hanedanı nâzım bir güç hâline getirmektir.
 
Devlet adamlarını evlilik yoluyla saraya bağlayarak, kendi aralarında güçlü bir hizip kurmalarını engellemeye çalışmıştır.
 
Nitekim hanedana mensup hanımlarla evlendirdiği devlet adamları, hep veziriazam olmuştur.
 
Tarihçiler kendisini Fransa Kralı XIV. Louis ile mukayese eder. Hâlbuki o, Louis gibi rahat bir saltanat tahtına oturmamıştır. Lamartine, “Bir ordu olan Osmanlıları, millet yapmıştır” diyor.
 
Maliyeti yüksek askerî seferler sebebiyle tarihte ilk defa bütçe açık vermiş; çeşitli siyasi ve sosyal problemler bir sarsıntıyı da beraberinde getirmiştir. Bu asır, Osmanlı Devleti’nin zirvesi ise, bu aynı zamanda da inişin de başlangıcı demektir.
ORDUDAN MİLLETE-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Kanuni Sultan Süleyman’ın Şeyh Abdüllatif’i kabulü (Hünername)

Şefkat ve İhtişam

İstanbul’da Süleymaniye adı verilen muhteşem bir cami ve külliye yaptırdı (1557). Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olan ve inşası 7 sene süren caminin yanında yaptırdığı medrese yüksek lisans tahsili verirdi. Külliyede hastane, imaret, tabhane, mektep ve hamam da vardır.
 
Ayrıca babası namına başlanan Sultan Selim Camii’ni tamamladı. İki oğlunun ruhu için Şehzade ve Cihangir camilerini; Eyüp’te Baba Haydar Camii'ni; Edirnekapı’da Emîr Buharî Tekkesi Mescidi'ni; Hurrem Sultan adına Haseki Sultan Camii ve Külliyesi'ni; Bağdat’ta İmam-ı Azam Türbesi ve yanına cami ve imaret; Abdülkadir Geylani Türbesi ve Camii; Konya Mevlânâ Türbesi yanında iki minareli cami ve imaret; Seyitgazi’de cami ve tekke; Şam’da cami, imaret, tabhane ve han yaptırdı.
 
Mekke’de medreseler; suyolları ve Kâbe etrafındaki revakları yaptırdı. Kudüs’ü bugün hâlâ ayakta bulunan ve kendi ismini taşıyan surlarla çevirdi. Mescid-i Aksa’yı tamir ettirdi. Anadolu ve Rumeli’de cami, medrese, hastane, köprüler inşa ettirdi.Tarih boyu su sıkıntısı çekilen İstanbul’a bir günlük mesafeden su getirtip, çeşmelerle mahallelere dağıttı. Bunun için bir tepeden başka bir tepeye demirle kenetlenmiş taşlardan yüksek kemerler yaptırdı. Büyükçekmece Köprüsü bir şaheserdir.

Öksürük sesleri hafiftir

Tayin ettiği memurlara müdahale etmez; ama kontrolden de geri durmazdı. Bu sebeple “saltanat süren, ama hükûmet etmeyen” modern hükümdarlar gibidir. Keşifler sebebiyle Osmanlı topraklarından geçen ticaret yolları sönmeye yüz tutmuştu.
 
Dâhice bir kararla, ecnebilere imtiyazlar vererek ticareti canlandırmaya çalışmıştır.
 
Avrupa umumi efkârı kendisiyle hep çok alakadar olmuş; sadece XVI. asırda hakkında Avrupa’da yüzlerce kitap basılmış; asırlar boyu sayısız roman ve piyes yazılmıştır. Gerek karakterini, gerekse zamanını en iyi anlatan yazarların başında, o devirde Türkiye’deki Alman elçisi Busbecq gelir.
 
Romen tarihçi Yorga’nın anlattığına nazaran, yabancı seyyahların en çok dikkatini çeken şey, Süleyman devrindeki cemiyetin intizam ve inzibatıdır. Koskoca orduların, nal sesinden başka gürültü çıkarmadan hareket edişine hayret etmişler; “Öksürük sesleri bile hafiftir” demişlerdir.
 
ORDUDAN MİLLETE-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Genç Kanuni Sultan Süleyman

Kulak asma!

Zamanındaki sosyal hürriyet ve müsamaha dikkat çekici seviyededir. Bir vaiz, cuma vaazında, Malta Şövalyelerinin hacıları taşıyan gemileri taciz ettiğini, hükûmetin korsanları takipte ihmal gösterdiğini söyleyerek Padişah’ı tenkit etmişti. Ama hakkında hiçbir muamele yapılmamıştı.
 
Şehzade Mustafa’nın ölümüne üzülen şair Taşlıcalı Yahya, Padişah’ı ve vezirleri hicveden bir şiir yazmış; veziriazam Rüstem Paşa bunu Padişah’a arz edince “Bu gibilere kulak asma ve intikam almayı düşünme” demişti.
 
Buna dair bir de fıkra anlatılır: Soğuk Harb zamanında Sovyet Rusya lideri Kruşçev, rüyasında Sultan Süleyman’ı görmüş. Kendisine, “Biz Macaristan’da 10 sene kalmadan halk ayaklandı. Siz ise neredeyse iki asır kaldınız. Bunu nasıl becerdiniz?” diye sormuş.
 
Padişah tarihî bir cevap vermiş: “Bunun üç sebebi vardır. Biz fethettikten sonra Macaristan’ı vatan edinip oturduk. Halka Türkçeyi mecbur kılmadık. Fethettiğimiz günü, sizin yaptığınız gibi Macar Millî Bayramı ilan etmedik!”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.