Sarıklı ihtilâlci

A -
A +
Şah Veliyullah der ki, peygamberler hem dinin emirlerini tebliğ eder, hem bunları gerekirse zorla yaptırır ve hem de inananların kalbine yerleştirirdi. Dört halifeler bu üç vazifeyi hakkıyla yaptı. Onun için râşid diye anıldılar. Sonra insanlar arasında din prensiplerine gönül rızasıyla uyanlar azaldı. İş bölümüne gidildi. Tebliğ, müctehidlere; irşad, mutasavvıflara, saltanat da, idarecilere düştü. Din adamları, aktif siyasete karışmak yerine, icraatını doğru bulmadıkları idarecilere gerektiğinde ikazlarda bulunmakla iktifa ettiler. Osmanlılar da, devleti din kaideleriyle idare etmekle beraber, din adamlarını siyasetten ayrı, ama itibarlı bir pozisyonda tutmayı tercih etti. Yine de zaman zaman darbe oyuncuları arasına karışan din adamları olmadı değil. Bunlar da tarihte kötü bir nam bıraktılar.

Ah İngiliz kızı!

Ali Süâvi, 1839 senesinde, Çankırılı bir kâğıt esnafının oğlu olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Orta mektebi bitirdi; biraz da câmi derslerine devam edip kaleme kâtip oldu. Muallimlik yaptı. Her işinde şikâyetlere yol açtı. Hac dönüşü muhtelif şehirlerde verdiği ateşli vaazlarla dikkat çekti. Hitabeti çok kuvvetliydi; dinleyenleri kolayca tesiri altına alırdı. Bir yandan da gazetelerde yazılar yazardı. Jön Türklere katıldı. Yazıları sayesinde hem hükümet, hem millet bu gizli cemiyetten haberdar oldu. Âli Paşa aleyhtarı yazıları, hem gazetenin kapanmasına; hem de Kastamonu'ya sürülmesine sebep oldu.
Bunun üzerine Namık Kemal ve Ziya Paşa ile beraber 1867'de Avrupa'ya kaçarak Londra'da Muhbir; ertesi sene Paris'te Ulûm gazetesini çıkardı. Mary adında bir İngiliz kızı ile yaşamaya başladı. Anlaştıkları çizgiden ayrılması sebebiyle 1870'de arkadaşlarıyla arası bozuldu. Yanında çalışan bir Rum, matbaa aletlerini çalıp satınca, gazete kapandı. Bu devrede ne yaptığı, kimlerle irtibat kurduğu karanlıktır.

Peygamberlik sanatı!..

1876'da Sultan Hamid'in daveti üzerine İstanbul'a döndü. Ardından kendine bir hâmi buldu. İngiliz Said Paşa sayesinde Galatasaray Lisesi Müdürü olduysa da, mektebi karıştırdı; az sonra da azledildi. Karanlık bir kişiliği olan Cemaleddin Efganî'yi konferans için İstanbul'a davet etti. Efganî, peygamberliğin bir sanat olduğunu söyleyince, büyük bir hâdise koptu. Bu yüzden İstanbul Üniversitesi tatil edildi.
Sultan Hamid'e düşman oldu. 1878'de İngilizlerin yardımıyla Sultan V. Murad'ı tekrar tahta çıkarmak için bir cemiyet kurdu. 93 bozgunu sebebiyle İstanbul'a gelip ümitsiz bir hayat yaşayan birkaç yüz Rumeli muhacirini tatlı vaadlerle etrafında topladı. Sâbık padişahın yaşadığı Çırağan Sarayı'nı bastı. Tam maksadına ulaşacak iken, hâdiseyi işitip birkaç polisle saraya yetişen Beşiktaş Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa'nın kafasına indirdiği bir sopa darbesiyle öldü. İngiliz kadın (reaksiyon üzerine bununla evlendiği de söylenir), o gece kocasının evrakını yakıp gemiye binerek İngiltere'ye kaçtı. Burada zengin bir Ermeni ile evlenip müreffeh bir ömür sürdü. Bu hâdise, padişahı endişelendirip, daha sıkı bir idareye sebep olmuştur.

 

Hem Türkçü, hem İslâmcı!

Namık Kemal, Abdülhak Hâmid'e gönderdiği bir mektubunda der ki: "Ali Süâvi hiç de senin tahminin gibi bir adam değildi. Dış görünüşüne aldanmışsın. Onunla iki sene arkadaşlık ettim. O öyle bir adam ki, garazkâr ve dünyada misli görülmedik bir şarlatan idi. Ben her şeye öyle kolay inanmadığım hâlde, bana kendini 7-8 dil biliyormuş gibi gösterdi. Halbuki Arapça'da bir satır yazabilecek adam değildi. O kadar câhil; cehâletiyle beraber o kadar da mağrur idi. Türkçe üç satır bir şey yazsa, âleme maskara olurdu. Kendisini davet ettirmek için Avrupa'da meşveret aleyhinde yazılar yazardı."
Ali Süâvi'nin tahsili noksan; ama ağzı kalabalıktı. Zamana ve zemine göre her kalıba girmeyi iyi bilirdi. Hayatı tezatlarla doludur. Bir yandan Osmanlıcılığı; diğer yandan İslâm birliğini müdafaa etmiş; öte yandan da Türkçülük fikrini ortaya atmıştır. Avrupa'da bile başından sarığını çıkarmazken; dinde halifeliğin bulunmadığı, din ile dünya işlerinin ayrılması gerektiği yönünde yazılar yazardı. Meşvereti göklere çıkarmış; sonra mutlakiyeti müdafaa ederdi. Latin harflerinin kabulünü teklif etmiş; namaz surelerinin Türkçe de okunabileceğini söylemiştir.
Hırsı için darbe dâhil yapmayacağı şey yoktu. Halbuki Ruslar, bir kargaşa çıksın da, İstanbul'u işgal edelim diye kapıda bekliyordu. Bununla beraber, sırf Sultan Hamid'e muhalefeti sebebiyle, padişahın düşmanları tarafından vatansever, hatta bir kahraman, ileri görüşlü bir âlim olarak takdim edilmiştir...


 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.