Serbest ticaret açmazı...

A -
A +
Ticaretin özellikle dış ticaretin temel felsefesine indiğimiz zaman, şu an tecrübe edilen siyasi yönetme biçimleri ile çeliştiğini de görmekteyiz. Statista’nın bir araştırmasına göre dünyada liberal demokrasi ile yönetilen insan sayısı giderek azalırken, “seçimli demokrasi” ve “seçimli otokrasi” ile yönetilen insan sayısı hızlı bir şekilde artmış durumda. Liberal demokrasi hukukun üstünlüğünü ve serbest ticareti yüceltirken korumacılığı devre dışı bırakmakta, demokrasiyi sadece seçimle tarif eden rejimlerde ise korumacılık alabildiğine yayılmakta, hatta bu akımdan serbest ticareti en çok savunan ülkeler bile faydalanmaya çalışmaktadır. Mukayeseli ve mutlak üstünlük tezlerine göre ticarette uzmanlaşması gereken ülkelerin, kendi sanayilerini korumak adına verimsizliğe imza attıklarına da şahitlik etmekteyiz. Dolayısıyla küresel ticaretin artmasını önleyen unsurlar sadece krizler veya salgın hastalıklar değil aynı zamanda siyasi yaklaşımlardır desek yanlış olmaz.
 
Bu gerçekler ışığında Rusya Ukrayna meselesinin dünya ticareti için önemli bir kilometre taşı olduğunu da ifade etmek zorundayız. Eğer bir ateşkes ve barış sağlanmış olsaydı belki de dünya ekonomisi ve dünya ticareti olumsuz etkilenmeyecek, 32 trilyon $ hedefine doğru hızla devam edecektik.
 
Ancak şu an tam anlamıyla Rus İşgalinden bir statüko oluştu. Yani küresel kamuoyu meseleye akut bir durum değil, bir “Golan Tepeleri” meselesi gibi yaklaşmakta. Fakat, yaz aylarında Rusya’nın Ukrayna’yı tamamen işgale kalkması hâlinde ikinci bir soğuk savaş yaşama ihtimali de bulunuyor. Bu durumda tekrar küresel ticaretin yavaşlayacağını ya da beklentiden daha düşük büyüyeceğini söylemek "falcılık" olmaz...
 
Diğer taraftan göz ucuyla Pandemideki son gelişmeleri de takip etmek gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Anlaşılan şu ki, önümüzdeki dönem farklı varyantlarla ortaya çakacak hastalıklara karşı önlem almak operasyonel bir iş haline gelecek.
 
Tüm bunlar olup biterken Avrupa Birliği’nin “sınırda karbon vergisi” ve  farklı blokların “yeşil ekonomi” ile alakalı atılımları ve düzenlemeleri de dünya ticaretini doğrudan doğruya etkileyecek gelişmeler arasında olacak. Henüz nasıl uygulanacağını Avrupa’nın da tam olarak kararlaştıramadığı sınırda karbon vergisi, Avrupa Birliğine yoğun ihracat yapan Türkiye gibi ülkelerin maliyetlerini artıracak detaylar içeriyor elbette. Ancak orta vadede bu maliyetlerin yükünün tolere edilebilir seviyeye ineceğini tahmin ediyoruz.

Dışa bağımlılık gerçeği ve tedarik zincirinde yeniden yapılanma

Önemli bir gerçeğin altını çizelim. Türkiye gibi ithalatının çok önemli bir kısmı ham madde aramaları ve yatırım malı olan ülkelerin, yüksek katma değerli ihracat yapmaktan başka çareleri yok. Ancak böyle bir gelişmeyi kolayca ortaya çıkarmak mümkün değil. “Marshall-Lerner şartı” olarak bildiğimiz tez, ihracatta talep elastikiyeti yüksek, elastikiyeti düşük olan bir ülkenin kolay kolay rekabetçiliğe kavuşamadığını ve kur yükselişlerinin sınırlı faydası olduğunu bize anlatmakta.
 
Daha basit bir ifadeyle, ithalata mecbur olan ama ihracatı rekabete maruz kalan bir ülkenin dış ticaret fazlası vermesi kolay değil. Bu tip ülkelerde döviz kurlarının yükselişi belki ihracat gelirleri açısından kısa dönemde bir fayda sağlasa da enflasyona geçiş etkisi ortada iken, orta vadede çok ciddi sorunlar oluşturduğu görülüyor. Şunu kabul etmek lazım ki döviz kurlarının artışından medet uman bir ihracat sektörünün dünya piyasalarına sunduğu malların rekabet avantajı ancak ve ancak rakiplere göre daha ucuz fiyat sunmak ile oluşuyor. Bu meselenin çok daha uzun bir yazıyı hak ettiğini düşünerek şimdilik burada bırakıyorum...
 
2000’li yıllar başladığında dünya ticaretinde ana belirleyici unsur daha ucuz daha hızlı ve uygun kalitede, istenen zamanda ve miktarda mal tedarikini dünyanın herhangi bir yerinden sağlamaktı. Pandemiden sonra işler değişti ve ülke içinden ya da çok yakından tedarik, kritik mallarda yerli üretim ve tedarikçi bağımlılığından hızla uzaklaşmak olarak “yeni paradigma” belirlendi. Tabii Pandemi ile beraber kazandığımız alışkanlıkların ne kadarının Pandemiden sonra muhafaza edileceği konusunda tam bir fikir birliği yok. Ancak şunu biliyoruz ki, küresel ticarete katılan firmalar artık tedarik güvenliğini ellerinden bırakmak istemiyorlar. Bunun ilk belirtisi stoklama eğilimi ve hızla yükselen emtia fiyatları oldu. Ancak ortaya çıkan sonuç kimseyi memnun etmedi. Dolayısıyla tedarik zincirinde yeniden yapılanma olması, beklenmesi gereken bir gelişme.
 
Bu çerçevede tedarik zincirlerinde yeniden yapılanma gereği duyan sektörler McKinsey'in 2020 Ağustos ayında yazdığı raporda şu şekilde belirlenmiş: Çok Yüksek Hızda yeniden yapılanma ihtiyacı olan sektörler ilaç ve eczacılık, hazır giyim, ayakkabı, deri, iletişim ekipmanları olarak öngörülmüş. Yüksek hızda yeniden yapılanma ihtiyacı duyan sektörler ise sağlık ekipmanları, mobilya, tekstil, ulaştırma ekipmanları şeklinde sıralanmış.
 
Elbette dünya ticaretine katkıda bulunan diğer sektörlerin de yeniden yapılanma ihtiyaçları var ancak yukarıda bahsedilen sektörlerin en acil şekilde durumlarını gözden geçirmeleri ve tedarik zincirlerinde yeniden yapılanmaya gitmeleri gerekiyor. Pazara yakınlık, tedarik kolaylığı gibi konular artık dünya ticaretinin en önemli meselesi hâline geldi denebilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.