Psikiyatrinin önemli isimlerinden Vamık Volkan’ın sayısız çalışması ve İngiltere’de çok kez bakanlık yapmış tıp insanı David Oven’ın “Hasta ve İktidarda” (in Sickness and in Power) isimli kitabı bizlere gösteriyor ki, kritik karar alıcılar ve onların psikolojik durumları ve psikolojik geçmişleri ile tedavi esnasında aldıkları ilaçlar arasında kuvvetli bir bağ var.
Mesela Trump’ın bizzat annesinin “bana göre empati yoksunu bir sosyopat, inşallah siyasete girmez” dediği biliniyor. Artık nasıl bir çocukluk geçirmişse, bir annenin bu derecede samimi ama radikal bir açıklama yapmasına sebep olmuş.
Trump’ın psikolojik profili, şu başlıklar altında toplanabilir:
Narsisizm: Kendisini olağanüstü görme, sürekli övgü arama.
Yüksek öz güven ve saldırgan öz değer: Kendi sezgilerini uzman görüşlerinden üstün görme. (Bence iş insanlarının çoğunda var, “zenginsen haklısın” kafası diyelim)
Pervasızlık: Karar alırken olası zararları göz ardı edebilme.
Popülizm: Kitlenin hoşuna gidecek hikâyeyi yalan da olsa alkış almak için kullanabilme.
Güç hastalığı: İktidarda kalmak ve üstünlük sağlamak için agresif stratejiler kullanma. Bu seviye rahatsızlık parasal konularda izafiyetin kaybolmasına yol açar. Milyon ile milyar birbirine karışır.
Yukarıda saydığım psikolojik yapı, Trump’ın ekonomik kararlarına doğrudan yansıyor desem yanlış olmaz. Ancak bana yakışan anlattıklarımı örneklemek. O zaman başlayalım.
Ekonomik politikalar ve psikolojik bağlantılar:
Gayet iyi hatırlıyorum, Trump ilk seçildiğinde Cumhuriyetçi Parti’nin çıkardığı en unutulmaz Başkan Reagan’ın önüne geçmek istedi. Aynen onun yaptığı gibi bir Vergi Reformu çıkardı. Kurumlar Vergisini %35’ten %21’e indirdi. Ancak tarih bilgisi zayıf olduğu için Reagan’ın vergi reformunun 3 yıl sonra sonuç verebildiğinden haberi yoktu. (Bu arada tarih bilgisinin olmadığını geçenlerde İtalya Başbakanı’nı Beyaz Saray’da kabul ederken gösterdi. “Roma İmparatorluğuna kadar uzanan ortak bağlarımız” deyince tercüman neye uğradığını şaşırdı.)
Peki neden böyle yaptı? Cevap çok basit: Kendini iş dünyasından gelen bir “deal maker” olarak gördüğü için, “yaparsam ben yaparım” diyerek bu işe imza attı.
Tabii narsist öz güveni de bu reformun büyümeyi artıracağına dair temelsiz iddialara inanmasını sağladı. Vergi indirimi kısa vadeli etkiler dışında kalıcı büyüme göstermedi. ABD’de ailemin bir kısmı yaşadığı için, sade vatandaşın ekonomik okuryazarlığının zayıf olduğunu gayet iyi biliyorum. Ancak kitleler mantığın değil menfaatin peşinde koşar. Hâlbuki kendi partisinin en önemli isimlerinden Mitch McConnell “The Long Game” isimli kitabında şunu diyor:
“Halkı ne zaman dinleyeceğini ve ne zaman liderlik edeceğini iyi bileceksin...”
Ticaret savaşları ve Çin’e yönelik tarife politikaları:
Yukarıda bahsettiğim kendini “deal maker” sanma yanılsaması, at pazarlığı ile diplomasiyi birbirine karıştırmasına sebep oluyor. Mesela, Çin’i alt edeceğini sanarak yüksek gümrük tarifeleri uygulaması, küresel ticaret zincirlerini arzu edilmeyecek şekilde zorladı. Trump bundan büyük keyif aldı ama kendisine de fayda vermeyen sonuçlar meydana geldi.
Peki bu adımların ABD’ye bir faydası olacak mı? Ben acı gerçeği paylaşayım. ABD ve Çin arasında karşılaştırma yaptığımızda, şartların gümrük vergileriyle değişeceği konusunda bize pek ümit vermiyor:
- Demir Çelik Sektöründe ABD 8. sırada ama Çin'in üretimi 20 kat daha fazla.
- Gemi İnşa Sektöründe Çinliler ABD'nin 200 kat üzerinde üretim yapıyor.
- Otomotiv Sektöründe Çinliler ABD'nin 12 katı üretim yapıyor.
- Elektronik Ticarette ise ABD ve Çin atbaşı yarışıyor, her iki ülke 1,2 trilyon dolar civarında hacme sahip
Özetle; Trump Çin’e kaptırılan üretim gücü konusunda haklı ama Amerika'yı sanayisizleştiren gayrimenkul ile büyüme reçetesinden zengin olurken sesi çıkmıyordu.
Başarırız olacağı besbelli bu politikayı uygulama sebebi ise “ya kazanırsın ya kaybedersin” kafasında olması. Diğer taraftan sürekli alkışlanma arzusu var elbette. “Ne büyük adamım” diyen hâllerini herkes biliyor. Bir de iktisadın temel ilkelerine saygı göstermemek var elbette.
Borçlanmaya bakışı ve mali disiplin eksikliği:
Trump güya kamuyu küçültüp tasarruf edecekti. Ancak gelir gelmez kamu harcamalarını artırdı; özellikle savunma ve altyapıya odaklandı. İthalat vergilerini artırıp kurumlar vergisi indirimlerini finanse etme planı da ayrıca delilik olarak adlandırılabilir. Ancak o kendini “dâhi” zannediyor!
Bunları yapmasının sebebi, kısa vadeli sonuçlardan hoşlanması. Zaten sosyopatların tarzı böyledir. Ayrıca kendi firmasını da büyük bir borç ve vergiden kaçınma ile yönettiği için, devleti de böyle yöneteceğini sanıyor.
Borsa performansını kişisel başarı göstergesi olarak kullanma:
Trump ilk başkanlık döneminde olduğu gibi, Dow Jones ve S&P 500’ün yükselişini sürekli kişisel başarı olarak sunmakta. Âdeta 100 bin kişilik stadyum ve borsasıyla övünen iptidai liderler gibi, hisse senedi hareketlerini kendine mal etme özelliği var. Yükseliyorsa marifet onun, düşüyorsa sebep halk düşmanları.
Bunun sebebi elbette narsistik yansıma. Başka türlü piyasa performansını kendi liderliğinin bir kanıtı olarak sunma eğilimi ortaya çıkamaz zaten. Diğer taraftan ebeveynleri tarafından sürekli onaylanma ihtiyacı duyan çocuklar gibi, her yükselişi sosyal medyada abartarak duyurmaya bayılıyor.
Davranışsal ekonomi açısından değerlendirme:
Şimdi analizi sonuçlandıralım: Trump'ın politikalarında klasik rasyonel aktör modelinden sapmalar gözleniyor. Bu sapmaları davranışsal ekonomiyle anlatmak gerekirse:
Aşırı öz güven yanılgısı (Overconfidence Bias): Karmaşık ekonomik sonuçları doğru öngördüğüne inanarak riskli kararlar alması.
Yakın dönem ön yargısı (Present Bias): Yaklaşan ara seçimlere yönelik kısa vadeli ekonomik canlanma oluşturma amacıyla sürdürülemez politikaları tercih etmesi.
Doğrulama ön yargısı (Confirmation Bias): Kendi politikalarını destekleyen verileri seçip diğer verileri göz ardı etmesi.
Status quo saplantısı: Kendisinden önceki politikaların "hatalı" olduğu varsayımıyla radikal revizyonlar yapması.
Trump’ın psikolojik eğilimleri, uyguladığı ekonomi politikalarının biçimini ve zamanlamasını güçlü şekilde etkilemekte. Özellikle, kısa vadeli kazançlara odaklılık ile ekonomik sürdürülebilirlik arasında bir çelişki doğmakta. Karizmatik olduğu kesin ama uzmanlıktan dışlayan liderlik tarzıyla, sezgisel kararlara dayanan günlük politikalar uygulamakta.
David Owen kadar detaylı olmasa da, psikolojik rahatsızlıkları olan, belki de yaşı gereği kritik kararlarını etkileyecek ilaçlar alan bir lider analizini sizler için kaleme aldım. Sanırım siyasi liderlerin gösterdiği tutarsız davranışları "büyük bilgelik” diye nitelendirme merakında olanların pek hoşuna gitmeyecek.
Prof. Dr. Emre Alkin'in önceki yazıları...