Fıkıh ilminin ehemmiyeti

A -
A +

“Fıkıh” kelimesi, Arapça’da, genel olarak “bilmek-anlamak” veya özel olarak “İslâmiyeti bilmek-anlamak” demektir...

 

 

 

Dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’den îtibâren, bütün İlâhî (semâvî) dînler, îmân ve ibâdetlerin yanı sıra, toplumun sosyal hayâtını düzenleyen kâideleri de bildirmişlerdir. Her asırda gönderilen Peygambere, o asırda yaşayan insanların ihtiyaçlarını içine alan hükümler bildirilmiş ve o Peygamberler de bunları teblîğ edip, tatbîkâtını yapmışlardır.

 

Ne var ki, bu hükümler, zamanla insanlar tarafından değiştirilmiş, İlâhî olmaktan çıkıp beşerî kurallar hâline dönüşmüştür. Zamânımıza kadar sadece ismini muhâfaza eden Tevrât, Zebûr ve İncîl ismindeki ilâhî kitaplar da, tahrîf edilmekten, değiştirilmekten kurtulamamışlardır. Dolayısıyle, zamânımızda bunların bildirdiği hukûk kurallarına, ilâhî hukûk gözüyle bakmak yanlış olur.

 

İlâhî dînlerin sonuncusu olan İslâmiyetin mukaddes kitâbı Kur’ân-ı kerîmin bildirdiği hükümler, kurallar, hiç değişmeden zamânımıza kadar ulaşmıştır. Kıyâmete kadar, her asırdaki insanların ihtiyaçlarını karşılamaya devâm edecektir.

 

Bu mukaddimeden sonra ifâde edelim ki, Müslümânların bilmeleri, öğrenmeleri gereken ilimlere “Ulûm-i İslâmiyye (İslâmî İlimler)” denir. İslâmi ilimler, “Aklî” ve “Naklî” ilimler olmak üzere ikiye ayrılırlar. “Naklî ilimler”, Tefsîr, Hadîs, Kelâm (Akâid), Fıkıh, bunların Usûl’leri ve Tasavvuf gibi ilimlerdir. Bunlara “Dîn Bilgileri” de denir.

 

Bunlardan Akâid, Fıkıh ve Tasavvuf (Ahlâk) ilimlerini, ihtiyaç miktârınca öğrenmenin, akıllı ve bâliğ (ergenlik çağına gelmiş) erkek ve kadın, her müslümâna farz-ı ayın; diğerlerini öğrenmenin ise farz-ı kifâye olduğu, İslâm âlimlerince ifâde edilmektedir.

 

Aklî ilimler”, akıl ile incelenerek, tecrübe edilerek elde edilen ilimler olup, naklî ilimlerin anlaşılmasına ve tatbîk edilmesine yardımcıdırlar. Bu bakımdan, bunların da öğrenilmesinin farz-ı kifâye olduğu belirtilmektedir. “Fen Bilgileri” de denilen bu ilimler, matematik, mantık ve diğer tecrübî ilimlerdir.

 

“Fıkıh” kelimesi, Arapça’da, genel olarak “bilmek-anlamak” veya özel olarak “İslâmiyeti bilmek-anlamak” demektir. Ahkâm-ı şer’ıyyeyi bildiren ilme “Fıkıh ilmi”, fıkıh bilgilerini bilen kimseye de “Fakîh” denir. Tefsîr, hadîs ve kelâm ilimlerinden sonra, en şerefli ilim, fıkıh ilmidir. Fıkıh bilgisi okumak, geceleri nâfile namâz kılmaktan dahâ sevâbdır. Fıkıh ilmi, insanların yapmaları ve yapmamaları lâzım olan işleri bildirir. Fıkhın ibâdetler kısmını kısaca öğrenmek, âkıl ve bâliğ her Müslümâna farz-ı ayındır. Münâkehât ve mu’âmelât kısımlarını öğrenmek ise farz-ı kifâyedir; ya’nî, başına gelenlerin öğrenmeleri farz olur.

 

Fıkıh bilgileri, temel olarak Kur’ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler, icmâ-ı ümmet ve kıyâsdan meydâna gelmektedir. Fıkıh bilgisinin bu dört kaynağına “Edille-i şer’iyye” denir.

 

“İslâm Hukûku” diye anılan hukûk sistemi, bütün beşerî hukûk sistemlerinden ayrı bir yapıya sâhiptir. Kaynağı ilâhî olup, insanların düşüncelerinden doğmamıştır; tamâmen dînî hükümlere dayanmaktadır.

 

 

 

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı'nın önceki yazıları...