Abone çalışmalarına katılmak üzere yollara düştüm...

A -
A +

Elimdeki malzemelerle kuytu yollardan geçip kimseciklerin gidemeyeceği hanlara uğramaya karar vermiştim.

 

 

 

"Evet, mâdem asıl hedefimiz ahireti kazanmak... Ona mâni olacak tehlikeleri daha büyümeden bertaraf etmeli, o bizi tutuşturmadan, biz o nefis denilen can düşmanımızı ezmeli, öldürmekten daha beter etmeliyiz" diye düşünerek gazete abone çalışmalarına katılmak üzere yollara düştüm...

 

İstanbul epey zamandır sisler içindeydi. Beyazıt Kulesini açık kül rengi kalın bir bulut sarmış, sanki şehirden kesmiş ayırmış gibiydi.

 

Elimdeki malzemelerle kuytu yollardan geçip kimseciklerin gidemeyeceği hanlara uğramaya karar vermiştim. Fakat eski Tayyare Evleri, şimdiki Ramada Otel binaları dikkatimi çekti. Oraları hiç ziyaret etmemiştim. Üst katlarda da bir hayli ışık yanıyordu. Fikrimi değiştirdim. Önce buraları gezecektim. Granit taş merdivenlerden tırmanıp yukarı katlara çıktığımda ışıl ışıl aydınlık lüks yerler beklerken avukat, muhasebe bürolarıyla karşılaştım. Çevreyi tanımak için bir müddet etrafıma boş gözlerle bakındım. Üzerinde avukat bilmem ne yazılı kapının açılmasıyla çabuk toparlandım. Sol kolu klasör dolu birinin yarı açılan kapıdan zorlanarak çıktığını gördüm.

 

 

 

Ateşi tutar maşa,

 

Lüzum yoktur telaşa,

 

Asayiş sağlanırsa,

 

Elbet durur kargaşa?

 

 

 

İçinde bulunduğum durumun arayıp da bulamayacağım bir nimet olduğunu düşündüm. "Bu adama yardım etmeliyim" diyerek koştum:

 

- Beyefendi, isterseniz klasörleri bana verin tutayım. Siz kapıyı rahat kapatın, kilitleyin, dedim ve gülümsedim. Hacimli yükünün arasından beni görmeye çalışan adam, kapıyı kapatmayı bir türlü beceremiyordu. Yükünü yere koymaya çalışırken hızlandım, "Yerler toz, kirlenmesin” diyerek klasörleri tuttuğum gibi kucakladım, kaldırdım.

 

Adam:

 

- Zahmet ettiniz! Hayırdır bana mı gelmiştiniz?

 

- Yok! Ofisimden yeni çıktım. Böyle sizin gibi çalışanların bulunduğu iş yerlerine uğruyordum, dedim.

 

- Nereden geliyorsun?

 

- Türkiye gazetesinden.

 

- Hayırdır, bu vakit gazeteciyle ne işim olabilir?

 

- Gazetemizi tanıtıyoruz.

 

- Bu saatte… diyen adam, kilitlemekten vazgeçti kapalı kapıyı açtı:

 

- Öyleyse hadi içeri.

 

- Sizi yolunuzdan alıkoymayayım. Acelesi yok. Sonra da gelebilirim.

 

- Lütfen buyurun! diyen adam sayısını bilemediğim bir yığın klasörü tekrar yakınındaki bir koltuğa koydu. Masasına geçti oturdu:

 

- Buyurun sizi dinliyorum.

 

- Efendim, ben gazeteci, karikatürist Ragıp Karadayı’yım. Çıkarıp sarı basın kartımı da gösterdim.

 

- Ne gerek var beyefendi. Size inanmazlık etmedim ki.

 

- Hayır, estağfirullah, onu demek istememiştim. Ne bileyim piyasada her türlü insan dolanıyor. Aklınıza kötü bir şey gelmesin diye gösterdim. İtimat ettiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.

 

- Az çok insan sarrafı sayılırız bey, merak etme.

 

- Tabii her gün nelerle karşılaşıyorsunuz kim bilir?

 

- Hayat pişirdi bizi. Ee sizi dinliyorum.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.