Mahmur ve üşengeç adımlarla lavaboya gittim, yüzümü yıkadım ve aynadaki sûretime baktım. Neden sonra, talebemin davetini hatırladım!
Bırak namertler övmesin seni?
Kanı bozuk olan sevmesin seni,
Mikrop bulaştıranlar değildir yeni
Şifa ol herkese, asla dert olma!
Herkes çaresizken, sen naçar kalma!
HOCA salihlere hiç çamur atma,
Çamurun içine kendin de batma,
Dertlere dermen ol, yara kanatma,
Gariban mazluma, asla sert olma!
Düşman karşısında, sağlam dur yılma!
***
Çeşitli yaşta emekli amca ve teyzelerin cicili bicili parlak eşofmanlarıyla yürüyüşe çıkacağı, ailecek kahvaltıların yenileceği, hasta ziyaretlerinin yapılacağı, misafir kabul edileceği ve kıran kırana maçların oynanacağı güneşli bir tatil günüydü.
Beni, sabahın erken saatlerinde uyandıran her zamanki gibi üst kattaki komşunun dur durak bilmeyen yaramaz çocukları değil, düşman hatlarını yararcasına penceremden gözlerimin içine hücum eden güneş hüzmelerinin taa kendisiydi. Çok geçmeden “eller yukarı” denmişçesine yenilgiyi kabul ettim, yattığım yerden hafifçe doğruldum ve saate baktım, galiba onbiri ondört geçiyordu. Mahmur ve üşengeç adımlarla lavaboya gittim, yüzümü yıkadım ve aynadaki sûretime baktım. Neden sonra, talebemin davetini hatırladım, çocuğunun sünnet merasimine katılacağıma söz vermiştim. Oysa daha hazırlanmamıştım. “Ayıp olur” dedim, hızlandım. Alelacele bir şeyler hazırladım, aç olarak dışarı çıkmak istemiyordum. Tek bir lokma bile almamıştım ki zil çalındı. “Kim olabilir ki?” diye söylenerek gittim kapıyı açtım.
- Ooo ehl-i keyf! Daha hazırlanmadın mı Ragıp Bey?
- Hazır sayılırım. Hadi içeriye birer lokma atıştıralım sonra gideriz.
- Olmaz! Vaktimiz kalmadı. Sonra gittiğimiz yerde yiyemeyiz, ev sahibine karşı ayıp olur.
- !!!
Çıkışım Ankara’dan,
Engel çıksın aradan,
Yollar uzun bitmiyor,
Kavuştursun Yaradan.
Sevdiğim arkadaşlarımdan bir grup beni de alıp sünnet yerine gittik. Fazla kalmayacaktık. “Hayırlı olsun” deyip dönecektik.
Bu merasimde, konu komşu, iş arkadaşları, çocukların aileleri, konu komşu ve birkaç mevlidhanla mecburi beraberliğimiz oldu. Böyle insanların iştirak ettiği cemiyetlerde hâliyle dinden, imândan konuşuluyordu. Burada da öyle oldu. Lakin öğle namazı vakti geldi, geçti birkaç ihtiyarı saymazsak kimse namaza kalkmıyordu. Baktım olacak gibi değil, gittim bir köşede namazımı kıldım geldim. Mevlitler okundu, ilâhiler söylendi, yenildi, içildi yine kimseciklerin kılı kıpırdamıyordu. Canımın sıkıldığını gören arkadaşlarımdan biri, eğilerek kulağıma:
- Aman Ragıp Bey, onlara bir şey deme! Ne yaparlarsa yapsınlar, sana ne!
- Kime ne demeye hakkımız olabilir ki?
- Ne bileyim rengin değişti, burnundan soluyorsun, moralin bozuldu da ondan söyledim. Baş edemezsin, üstelik zeytinyağı gibi üste çıkar ve seni rezil ederler.
- Tamam tamam anladım! Merak etmeyin; mesajını aldım!
- Maksadım sizi üzmek değildi, biliyorsun.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...