Onun yüreğinden akıp gelen sonsuz haz, feyiz ve bereket; beni benden almış yine bana getirmişti.
Zaten biraz başım da ağrıyordu. Bu mübârek zatı dinlerken, açıldım elhamdülillah! Ruhu ürperten sözleriyle kendimden geçtim. Her âşık gibi ben de tutulmuştum bu kara sevdaya. Onun yüreğinden akıp gelen sonsuz haz, feyiz ve bereket; beni benden almış yine bana getirmişti. Onda tarif edilmez yüksek bir hâl ve kâbiliyet vardı mutlaka. En küçük bir sebeple coşmuş, mânâsını kendinin bildiği bir lisanın esrarı; durgun kanımı, kayalar altında saklı derin bir su kaynağı gibi fokur fokur kaynatmıştı. Her yanım sebepsiz bir sarsıntıyla zangır zangır titriyor, sökülmez bir hıçkırık boğazıma düğümlenir gibi oluyordu. Son duyduğum; "Rahim abi, Ragıp abiyi sizden aldım, Bizim Sayfaya verdim..." oldu. Bundan sonra gazetenin bu sayfasına vinyetler çizecektim...
O gün akşamı nasıl yaptığımı, eve nasıl gittiğimi anlayamadım. Yatsı namazını kıldıktan sonra, umumi alışkanlıklarımın aksine dışarı çıktım. Yürüdüm… Uykum falan yoktu. Ilık, yıldızlı bir yaz gecesiydi. Samanyolu, sarı altın tozundan göz alabildiğine bir bulut gibi göğün bir yanından öbür yanına uzanıyordu. Yürüdüm, yürüdüm. Karagümrük Stadı'nın yanından Mehmetağa’ya doğru bir gölge gibi sessiz sedasız vardım. İçeriden matbaa makinalarının takır tukur sesleri geliyordu. Durdum, kapı sövesine dayandım. Bulutsuz gökyüzünde ışıl ışıl göz kırpan yıldızlar, nurdan çakıl taşları gibi parlıyor, sevinçle içimi ısıtıyordu. Yakındaki parkta oturanların belli belirsiz sesleri geliyordu. Yine daldım, gittim. Epeyce, öyle kımıldamadan kalakaldım. Dinlediğim o tılsımlı sözlerin engin derinliğini, ruhumda uyandırdığı müthiş değişikliği düşünüyor, kendimden geçiyordum. Ansızın bir ses;
- Kimdir o?... diye seslendi.
Daldığım tatlı rüyamdan uyandım. Döndüm… Kapının öbür yanında güler yüzlü biri, böyle kapı girişinde takılıp kalmamdan şüphelenmiş olmalı ki, tereddütle cevap vermemi bekledi. Elimde olmadan:
- Yabancı yok!
- Kimsin?
- Ragıp...
Biraz daha yaklaştı. Beni fazla düşünceli bulup:
- Ragıp Abi; bugün harman dolu… Yarın gel olur mu?
- Uykum da yoktu ama...
- İstersen alayım ama boşuna zaman harcamış olursun!
- Peki...
- Kusura bakmazsın inşâallah...
- Ne haddime...
Diyerek Karagümrük bodrum kattaki evimin yolunu tuttuğumda gözümün önünde o sevimli yüz, kulaklarımda ise:
"Vallahi ÖLÜM var! Billahi HESAP var! Tallahi CENNET’ten ve CEHENNEM’den maada gidilecek bir yer yok!"
Sözleri, bütün varlığımı sarsıyor, maziyle müthiş bir hesaplaşmaya sokuyordu beni...
Dünyada ektiğini, mahşerde biçeceksin.
Ecelin şerbetini, gün gelip içeceksin!
***
Saatlerdir yatağımda dönüp duruyorum, göz kapaklarım tatlı bir direniş içinde. Sözün kısası uyuyamıyordum. Anlatılması zor bir halet-i ruhiye içindeydim; sevinç karışımı korku...
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...