“Allah’ım, ne garip kulların var” dedim içimden...

A -
A +

Dergâha yakın bir mekânda bu adam için de çok duâ ettim. Zira duâ edilene mi, edene mi fayda verir bilinmez. Bu adam aklımdan hiç çıkmadı...

 

 

 

 

 

Hey Allah’ım ne kulların var, sabahın nurunda, soğukta menfaatsiz kitap dağıtıyor.

 

Kim bilir ne derdi var, ne sıkıntısı var veya nasıl bir ihlası var?

 

Nasıl bir ihlası var ki; acaba bir kişi daha kurtulur mu diye bedava kitap dağıtıyor.

 

Kimsenin kimseye çay ikram etmediği zamanda.

 

Çoook hoşuma gitti.

 

Yanına vardım, bir miktar para uzattım, “benim adıma da dağıtır mısınız” dedim.

 

Benim uzattığım parayı aldı.

 

Misal; verdiğim para, 10 kitap için ise;

 

O bana belki 5 katı fazla kitap verdi,

 

“Kendi hayrını kendin dağıt" diyerek.

 

Yine “Allah’ım ne garip kulların var” dedim içimden.

 

Hava iyice aydınlandı, kitaplar bittiiii.

 

Sıra geldi tanışma faslına.

 

Ben filan siz kimsiniz?

 

Benim ismim ...... Soyadım ....... Dedi.

 

Allah Allah ben bu ismi, soy ismi biliyorum, hem de iyi biliyorum ama kim?

 

Sonra kendini tanıttı, tanıştık.

 

Medyada bazı isimler vardır görseniz bilmezsiniz ama ismini bilirsiniz.

 

Bu adam da böyle biri.

 

Sonra yanımıza iki kişi daha geldi.

 

Onlarla da tanıştık.

 

Beni kahvaltıya davet ettiler.

 

Yahu kim kime simit alıp veriyor da siz beni kahvaltıya davet ediyorsunuz?

 

Teşekkür ettim, bir hayır işlememe vesile olduğu için…

 

Ve…

 

Kâşgari Dergâhı'na gitmek üzere müsaade istedim,

 

Ayrıldık.

 

Dergâha yakın bir mekânda bu adam için de çok duâ ettim.

 

Zira duâ edilene mi, edene mi fayda verir bilinmez.

 

İki üç gün bu adam aklımdan hiç çıkmadı, hâlâ da çıkmıyor!

 

Sonra yine Eyüp Sultan Camii...

 

Baktım bir cenaze,

 

Bir hanımefendiye ait.

 

Tanımam, etmem ama “ben de katılayım” dedim.

 

Zira biz de ölünce birileri bizi tanımasa da namazımıza katılır.

 

Baktım yine birkaç gün önceki adam.

 

Allah Allah!

 

“Koca İstanbul'da bu adamdan başkası yok mu, hiç buradan ayrılmaz mı?" dedim.

 

Meğer vefat eden hanımefendi annesiymiş!

 

İçim yandı!

 

Cenaze namazını beraber kılmak nasip oldu.

 

Sonra nasıl oldu ben de anlamadım!

 

Kendimi kapalı kasa bir kamyonette meyyite ve oğlu ile yan yana buldum.

 

Eyüp sırtlarına doğru çıkıyoruz.

 

Hanımefendinin tabutunu taşımak, üç kürek toprak atmak bana da nasip oldu.

 

O gün dünyada yerinde olmak istemediğim tek kişi o adamdı.

 

Kendimi annemi, babamı nasıl mezara koyacaktım, düşündüm.

 

O gün nasıl da vakurdu o adam!

 

Nasıl bir teslimiyetti!

 

Baş sağlığı diledim ve müsaade isteyip ayrıldım.

 

Ayrılırken, bu manidar günün hatırına fotoğraf çektirmek istedim.

 

Çekildik.

 

Demek ruhlarımız; Kâlû Belâdan bu yana tanışıyormuş.

 

Efendim, hikâyem bu kadar.

 

Sürçü lisan ettiysem avf ola…

 

Bendeniz Güray Şahin.

 

Yanında bulunduğum adam da.

 

Adam gibi adam; Ragıp Karadayı.

 

Ragıp Karadayı ile Eyüp Sultan Camii ve Türbesi’nde...

 

 

 

Çatılır kara kaşlar,

 

Yerinden oynar taşlar,

 

Abi, gitme gurbete!

 

Dertler yeniden başlar.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.