Allahü teâlâ iyilerin sayısını artırsın kardeşim...

A -
A +

O gün eve gittiğimde bu ağır kelimelerin hâkimiyeti altındaydım hâlâ... Boş bir sedire uzandım. Bir sinema şeridi gibi geçti yaşadıklarım.

 

 

 

Ben konuşmak istemiyordum ağzımdan kötü bir laf çıkar diye, Fatih Abi devam etti:

 

- Niye böyleyiz? Niçin omuz omuza veremiyor, birbirimizi yıpratıyoruz?

 

- Ben de bilmiyorum. Tasam, kederim de ondandır!

 

- Ne dedin ki öyle cevap verdiler?

 

- Bir şey demedim, az çok tahmin edersiniz canım kardeşim. Yalnız; 'Bu işlerle uğraşan en eski elemanlardanım. Herhangi bir iş olursa; yirmidört saat emrinizdeyim' dedim. Başka bir şey de hatırlamıyorum.

 

- Demek tecrübelerinden istifade etmelerini istemenin karşılığı; ‘Dikiz aynasına bakılarak yol alınmaz!' Çok ağırıma gitti, ben de diyeceğimi demeden çıkmadım, biliyor musun?

 

- Benim için kötü olmasaydın! Lütfen…

 

- Senin için değil, bütün çalışanlar içindi tepkim!

 

- Allahü teâlâ iyilerin sayısını artırsın kardeşim.

 

- Âmîn…

 

O gün eve gittiğimde bu ağır kelimelerin hâkimiyeti altındaydım hâlâ... Boş bir sedire uzandım. Bir sinema şeridi gibi geçti yaşadıklarım.

 

Ertesi günü evden çıkarken kararlıydım.

 

"Evet! Evet, onları şikâyet etmek için gidiyorum. Kararım kesin. O kadar film çalışmasına iştirak ettim, nice bâdireler atlattım, darda kaldım, zor günler yaşadım, sıkıntılardan sıkıntı beğendim, kıl payı kurtuldum hepsinden de. Şimdiye kadar hiçbir insanı incitmek, kırmak aklımın ucundan geçmemişti. Bu sefer kurallarımı, kaidelerimi bozacağım! Çünkü çok fena öfkeliyim. Böyle kesin kararlı olmamıştım hiç! Eğer imkânlar elvermez, maksadıma kavuşamazsam, bilinsin ki çok üzgün olacağım. Teselli olabileceğim tek şey ise mensubu olmakla iftihar ettiğim müessesem. Onların içinden daha inançlı ve daha güçlü, kuvvetli, daha becerikliler çıkacak mutlaka. Gönül sultanımızın dirayeti, kardeşlerimizin azmi, sınırsız sabrı; kötüleri ve kötülükleri ezim ezim ezecek, sürüm sürüm süründürecek, kahr-ı perişan edecek, zulüm payidar olmayacaktır asla..."

 

"Ha şunu peşinen söyleyeyim. Şikâyetçi olmanın çare olmadığına da inananlardanım. Biri gider, bini gelir. Bu hakikati bile bile dallarını budaklarını kırmak, kollarını kanatlarını kesmek ve kötülük yapanların köklerini kurutmak için gidiyorum işte. Yaptıkları yanlarına kâr kalmamalı... Fırsat düşkünleri, ağızlarından alevler saçan yedi başlı ejderha olsalar bile..."

 

Dünyanın en güzel, en mahir, en sadık, en ihlâslı abisine gidiyordum. Kararlılıkla, arkama bakmadan çıktım yola. İçim 'cız!' etse de dönüp gözyaşlarımı göstermedim. Başım dik, sesim gür, mertçe, inançla merdivenleri tırmandım. Dördüncü kattaki odaya çıktığımda birçok müdür konumunda olanlar da oradaydı. Bir yer buldum beklemeye başladım. "Elhamdülillah! Elhamdülillah! Başardım buraya kadarını. Sonunu da getireceğim inşâallah. Şimdi öyle mesudum ki..." dedim içimden tövbe istiğfar çekmeye başladım.

 

İstemem ipek halı,

 

Değil mi dünya malı!

 

Güllerden bir demet ver,

 

Olsun sarısı, alı.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.