Komutan yeni gelen erin parmak kaldırdığını görünce pek şaşırmıştı!
Dadaş; "Allah Allah, fe sübhanallah!" deyip komutanın gözüne girebilmek, açığını kapatabilmek için hemen parmak kaldırmış. Komutan yeni gelen erin parmak kaldırdığını görünce pek şaşırmış. Niçin kaldırdığını da merak etmiş tabii:
- Ne var, ne istiyorsun? diye sormuş. Dadaş:
- Komutanım ben okumayı söktüm!
- Nasıl söktün evladım? Sen yeni gelmedin mi?
- Evet yeni geldim de okumayı söktüm!
Komutan bu işe bir mânâ verememiş, pek de merak etmiş. Okuyan ere dönmüş:
- Oğlum, kitabı arkadaşının önüne sür, kaldığın yeri de göster, okusun bakalım. Okumayı nasıl sökmüş görelim?
Derhâl dediklerini yapmışlar. Abdullah Dadaş, kendinden emin başlamış okumaya:
- “Pi-siç” demiş, komutan sesini çıkarmamış. Boğazını temizlemiş bu sefer de “ga-ri,” demiş yine ses çıkarmamış komutan. Üçüncü satırı okurken "ga-vat…” diyen Dadaşı merakla dinleyen komutan, son kelimeyi duyunca:
- Dur! Hele dur! Tamam anladım! Kediyi gördün "pi-siç" dedin, bayan resmini gördün "ga-ri" dedin, onlar tamam. Peki, bu "ga-vat" da ne demek oluyor evladım?
- Oooo! Komutanım ondan kolay ne var. Baksana adamın garisi çıplak! diye cevaplamış. Bu son resim de çok modern, Avrupai bir hayat yaşayan aileymiş...
Etrafa yayılırım,
Utangaç sayılırım,
Karşılaşsak bir daha,
Düşer de bayılırım!
Fıkra bitince bizim yönetmen, kameraman ve kurgucumuz katıla katıla gülerken Azeriler kızarıp bozarıyorlardı. Tabii ben de mahcup ve perişan oldum. Misafirlerimin alındığını görünce;
"Size dememiş miydim anlatmayayım! Yaptığınızı beğendiniz mi?" diye çıkışınca ortalık biraz sakinleşse de alan alacağını almıştı bir kere...
Odamda altı kişiydik. Bütün hazırlıkları yapmıştık son toplantı için bir araya gelmiştik. Yan gözle bakıyorum bilâ-istisna herkesin yüzü kızarmıştı. Kimi gülme krizine tutulmaktan dolayı kimi de bizi "modern Batılı" yerine koydular düşüncesiyle... Ben de bu oyuna alet olduğumdan fena sarsılmıştım.
Aklıma nereden geldiyse; fıkraların insanları güldürerek rahatlattığını, kısa mesajlar da verdiğini vurguladıktan sonra, Haydar Aliyev ile Süleyman Demirel arasında geçen vakâyı anlattım.
Haydar Aliyev, bir yemekte eline kadehini alarak Süleyman Demirel'i övmeye başlamış, bütün "en büyük" kelimeleri onun için kullanmış daha da övebilmek için de bizde argo mânâda kullanılan "p.....k" kelimesini onun için, üzerine basa basa dillendirmiş. Vakâyı herkes bildiğinden gülüşmeler artarak devam etti bu sefer de. DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...