"Bir kapı samimiyetle, ısrarla çalınırsa er geç açılırmış!.."

A -
A +

"Bak Bey, ben bir subay çocuğuyum. Devlet dairelerinde uzun zaman çalıştım, alnımın akıyla emekli oldum..."

 

 

 

Sözünün eri olan Murat Beye dedim ki:

 

- Telefondaki gibiymişsiniz hakikaten.

 

- İnşâallah hüsn-ü zannınıza lâyık oluruz bey.

 

- Estağfirullah!

 

- Ofisinizde bulamayacağım diye korkmadım da değil. Vakit geçti, malum İstanbul trafiği, hele hava bir de böyle bozuk olunca sorma. Koşuşturma, telaş ancak gelebildim.

 

- !!!

 

Deniz dolar, boşanmaz,

 

Herkes kılıç kuşanmaz,

 

Bu kadar delil varken,

 

Şüphe üzre yaşanmaz.

 

Bizim personel kendi âleminde hâlâ yağmurla, fırtınayla meşguldü. Misafirim Murat Bey, yaşına rağmen son derece sıhhatli ve kuvvetli görünüyordu; hani o yalnız bazı insanlara mahsus, idmansız, sporsuz, gizli, harikulâde sağlıklı ve güçlü olma hâli… Anlattıkça hayranlığım bir kat daha artıyordu. Bu ara söylediğim çaylar geldi. Akşam vakti, uzun yol ve yorgunluğu da hesaba katarak yiyecek bir şeyler de söylemiştim. Bir taraftan çaylarımızı yudumluyor diğer taraftan anlatılanları merakla dinliyordum:

 

- Bak Bey, ben bir subay çocuğuyum. Devlet dairelerinde uzun zaman çalıştım, alnımın akıyla emekli oldum. Şimdi Kadıköy tarafında bir petrol istasyonunun müdürlüğünü yapıyorum.

 

- Ben de onu soracaktım. Sizin gibi biri boş duramaz, diye düşünmüştüm, yanılmamışım.

 

Misafirim anlattıkça açılmaya başladı:

 

- Kaç gündür ısrar ettim, nihayet kabul ettiniz. Kapı samimiyetle, ısrarla ve devamlı çalınırsa er geç açılıyormuş.

 

- Israr edilmeyi sevmem amma bazen çok basit mesele için de zaman alınıyor. Çok ciddi işlerimizi tehir etmek mecburiyetinde kalıyoruz. Malumunuz, yayıncı için hiç de hoş olmayan bir şey.

 

- Bilmez olur muyum? Ama anlatacaklarım da mühim...

 

- Zaman müsait ben de zevkle dinliyorum.

 

- Bir mâni yok değil mi?

 

- Sabaha kadar yolu var.

 

- O kadar da değil, deyince gülüştük.

 

- Bu merhamet, şefkat, cömertlik timsali Hacı Annemiz elli yıllık dostumuz, en iyi komşumuz. Sitemizin manevi annesi... Herkes onun duâsını almak için yarışır. Sevmeyeni yoktur. Yalnız başına yaşayan bu asil insan aynı zamanda şairdir. Size getirdiğim şiirleri o yazdı. Çocukken Ahmet Rasim’den mi, yoksa Ahmet Haşim’den mi ne şiir dersleri de almışmış, onların çok iltifatlarına mazhar olmuş. Şiir kitapları da var. Yani profesyonel. Bu hanımefendi hep Türkiye gazetesi okur. Bize de tavsiye ederdi. Biz de hep; "Tamam alırız! Doğru dersin o gazete her eve girmeli ve benzeri laflar" der geçiştirirdik. O ise hiç yılmadan, usanmadan orta sayfayı, makaleleri heyecanla anlatır dururdu. Bir gün hanımın canına tak etmiş olmalı ki; "Ya öldük mü Murat Bey? Bu kadın bizi ikaz etmekten “ne olursunuz okuyun” demekten bıkmadı, biz de inattan vazgeçmedik… Bugün gazeteyi alacağım, her tarafını okuyup gidip anlatacağım, bakalım ne edecek?” dedi. Gazeteyi aldık, her tarafını didik didik edip okuduk. Okuduk ama şimdiye kadar niçin almadığımıza da bin pişman olduk. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.