Bu ilk Bursa gezisine çok iyi hazırlanmıştı...

A -
A +
Aziz Kripto, çok soğukkanlı olmasına rağmen yine de heyecanlanıyordu.
 
Sesi o kadar yanık, o kadar müteessirdi ki oradaki herkesi etkilemiş, ağlamadan yanakları ıslanmıştı. Kripto da sahidenmiş gibi hıçkırıyordu. Fakat gözünü, dış kapıdan gelen adamlarının hareketlerinden de ayırmıyordu. Tüccarlar, içeri girer girmez kapının arkasındaki bir köşeye, “estağfirullah, estağfirullah” diyerek diz çöktü, “her şey yolunda mânâsında” başlarını öne eğip, beklediler. Bir terslik olmadığını anlayınca da aşkla, şevkle sohbetine devam etti.
            ***
Aziz Kripto, çıkacağı bu ilk Bursa gezisine çok iyi hazırlanmıştı. Hangi yollardan, sokaklardan geçeceği, nerede kiminle karşılaşacağı, kimin ne sual soracağı, hangi cevapları alacağı ve daha neler neler? Hepsi de önceden ince elenip, sık dokunarak iyice planlanmıştı. Ne eksik, ne de fazla bir şey vardı. Sıra tatbikata gelmişti.
Çok soğukkanlı olmasına rağmen yine de heyecanlanıyordu. Ne yapsa, ne etse elinin ayağının birbirine dolaşmasına mani olamıyordu. Her işinin ilk günlerinde olan tabii hâliydi bu.
Uzun zamandır mahpus gibi kaldığı bu taş duvarlar arasında geçen günlerine bir türlü inanamıyordu. İlk geldiğinde ne kadar yeise kapılmıştı elinde olmadan. Muvaffak olamama endişesi içten içe bir kurt gibi kemiriyor, tatlı hayallerini zehir zıkkım ediyor, geleceğe dönük planlarının altını üstüne getiriyordu. Neler görüp geçirmemişti ki. Hepsi de çok gerilerde kalmıştı. Elbette bugünler de geçecek, unutulmaz hatıralar olarak nesilden nesile, kuşaktan kuşağa anlatılacaktı. Yeter ki arkadaşları arasındaki düzen, intizam bozulmadan, bir fire vermeden, ilkelerine sadık kalabilselerdi.
Dudaklarından sadakat kelimesi dökülürken, işaret parmağını ısırır gibi yaptı. Derinlere bakıp daldı. Düşman bildiği bu insanlarla düşüp kalktıkça onları sevmişti. Hiç de anlatılanlar gibi değildi gördükleri, yaşadıkları. Gerçekte adam onlar, barbar kendileriydi. Böyle düşündüğü için kendini çok suçlamıştı. Ama hakikati inkâr etmek de mümkün olmuyordu. Hatta; “Biz yanlış yapıyoruz! Vallahi, billahi doğrusunu bunlar yapıyor, bunlar söylüyor” dediği çok olmuştu. Her defasında da sadakati, verdiği sözleri, andırır hâle gelmişti gözünün önüne. Alkışları, beklediği şöhreti feda edememişti. Yoldaşlarının da aynı duygulara kapılıp ziyan olmaması için yoğun gayret göstermiş, onları daima motive etmiş, sıkı takibe almıştı. Ufak bir çatlaklık hepsinin de sonu olurdu.
Bir ucu iki kürek kemiği arasında sarkan, beyaz tülbentten irice kavuğu, yerlere kadar uzanan fıstıki cübbesi, elindeki bambu asasıyla çok vakarlı görünüyor, saygı uyandırıyordu.
Bursa’ya geldiğinden beri kaldığı köşkün sarı duvarlı, basık tavanlı avlusunda demir parmaklıklı kapının açılmasını beklerken bütün hayatı bir daha gözünün önünden geçti. Dışarıdan gelen yanık davudi bir sesin okuduğu ilahiyi mırıldanıyor, giydiği elbiselere sürdüğü Hacer-ül-esved kokusuyla mest oluyordu Kripto… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.