"Çattık be!" diye içimden geçirerek, tekrar masama yöneldim, bir pelte gibi koltuğa çöktüm. Adam da bütün ihtişamıyla karşıma dikiliverdi.
Ben "Bu patavatsız adamı nasıl göndereceğim?" suâline cevap ararken birden arkamda bitiverdi:
- Yoksa sen de mi kaçacaktın?
- Ne kaçması?
- Herkes yağdan kıl çekilir gibi sessiz, sedasız kayıplara karıştı da ondan…
- !!!
"Çattık be!" diye içimden geçirerek, tekrar masama yöneldim, bir pelte gibi koltuğa çöktüm. Adam da bütün ihtişamıyla karşıma dikiliverdi. Kocaman handa ikimizden maada kimsecikler görünmüyordu:
- Bak müdür bey, benim şu kadar alacağım var… Ya paramı verirsin, ya onun karşılığında bilgisayar, kamera, montaj seti alır, ardıma bakmadan, kuzu kuzu giderim. Kimseye de bir şeyler demem… Bunları yapmazsan; ya sen benim canımı alırsın kurtulursun, ya da ben seni ebedî istirahatgâhına gönderir, basar giderim. Ha şunu da söyleyeyim; kardeşimi getirmedim, onu zor zapt ettim. O gelseydi bu kadar sabırla beklemezdi. “Paramı ver" der, alamayacağını da anlasaydı... gerisini söylemeye dilim varmıyor...
- !!!
Aylardır maaş alamıyorduk. Evdeki buzdolabı da yazın en şiddetli sıcaklarında arıza yapmıştı. Servis çağıramadım. Bir vesileyle Nuri Çelik abi duymuş. Elemanlarını gönderip inceletmiş. Motor iş yapamaz durumdaymış. Bana bir şey hissettirmeden cihazı eskisinden daha iyi hâle getirmişler. Hâlâ onun yaptığı o dolabı kullanıyoruz. Çok duâlar aldı, aklımıza gelince yine duâ ediyoruz.
Baktım pabuç pahalı. Evin zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için bir yerden borç almıştım. Ceplerimi tamamını döktüm önüne... Para namına ne varsa utanmadan, sıkılmadan kuruşu kuruşuna aldı, cebine koydu.
- Yetmedi müdür!
- Başka yok inan…
- Anlamam! Bugün bu işi bitirmeden gidersem kardeşim mutlaka gelir. İğnenin deliğine girsen dahi seni bulur, alacağını alır. Bir de... onu buralara kadar yormanın bedelini insafsızca ödetir. Ben yine ona göre kırk tas suyla yıkanmışım. İcabında hâlden anlar, yol-yordam bilirim. İşte hâlâ işin iyilikle hâlledilmesi peşindeyim!
- !!!
Hâkimiyeti ele geçirmiş bir komutan edasıyla sağa sola bakındı, masamın üzerinde duran laptopu gördü:
- Bir de bunu verirsen tamam, giderim…
Olur, falan beklemeden bilgisayarımı toplamaya başladı:
- Dur hele şu içindeki bilgileri kaydedeyim ve sileyim bari.
- Tabii haklısın müdür…
- !!!
Diyerek, o fırsatı verdi. Ben bu işle meşgulken Birkaç oyuncu daha içeri girdi. Gülüşerek tam karşımdaki koltuklara kuruldular. Bu arada ben de işlemleri bitirdim. Bilgisayarı kutusuna koyup "emekçi" beye uzattım:
"Şu kadar nakit ve şu fiyatta bir dizüstü bilgisayarı, şu projedeki, şu hizmetlerim karşılığında aldım…" şeklinde bir alacağının kalmadığına dair hazırladığım kâğıdı imzalattım. Bu baş belasından yakayı kurtarmıştım ama ofisi kapatmaya fırsat vermeden yenileri içeri girmişti.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...