Bu ışıltılı dünyaya gökten zembille inmiş gibiydim!

A -
A +

Dün resimlerini topladıklarımın, bugün 'patronu' rolünü oynuyordum. Hayal dahi edemediğim bu hakikat karşısında ne demeliydim?

 

 

     DİNİ BÜTÜN YEŞİLÇAMLILAR...

 

 

Erzurum'un bir dağ köyünde başladığım hayat yolculuğuma bugün, Türk sanat camiasının kalbinin attığı Yeşilçam Sokağı'nda yeni bir sayfa daha açıyordum. Dün cikletlerden resimlerini topladıklarımın, bugün 'patronu' rolünü oynuyordum. Hayal dahi edemediğim bu hakikat karşısında bilmem ne demeliydim? Herkesin mücadele ederek geldiği bu ışıltılı dünyaya ben gökten zembille inmiş gibiydim.

 

"Yâ Rabbî’ Sen nelere kadirsin? Âmennâ ve saddaknâ... / İmân ettik, inandık ve tasdik ettik..."

 

Gelince kimileri,

 

Yıktı mühim yerleri,

 

Durma yerinde HOCA!

 

Hep ileri ileri!

 

Yeni bir film yapacağımız, sokakta yıldırım hızıyla yayılmıştı. Köşe bucak herkes bizi takip ediyor. Bir rol kapabilmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kimi çaya, kimi yemeğe, bazıları masalarına, iş yerlerine davet ediyor, sigara tutanların ise haddi hesabı yoktu.

 

Bu fasıldan sonra başrol oyuncularının takıldığı bir yere daha uğradık. Bişr-i Hâfi filmimiz için mutlaka popüler bir isim arıyorduk. Hem o mübârek ve muhterem zatı temsil rolüne yakışsın, hem de severek oynasın istiyorduk.

 

"Gönül Sultanları" dediğimiz evliyaların hayatını oynamayacağına yemin etmiş sanatçıların olduğunu da duymuştuk.

 

- Yücel Bey bu ne iş? Sahi "başka yer yok" demiştin!

 

- Sözüm söz! Doğru, demiştim... Herkes şu veya bu şekilde buraya uğrar. Parası olan ağır toplar ise başka mekânlara da takılır. İşte şu yandaki kafeteryada oturanlara dikkat et...

 

- Haydi öyleyse.

 

- Peki, ama...

 

- Aması da ne?

 

- Burada âdettir. Yeni patron bu mekâna teşrif edince herkes onun eline bakar. İlk ikramını kahveden, kafeteryadan çıkarken yapar. Ayırım yapmadan kim varsa bütün oyuncuların hesaplarını kapatır. Senin de öyle yapman lâzım.

 

- O da ne demek?

 

- İşin raconu bu...

 

- Ben, racon-macon anlamam. Altından kalkamayız, sakın alıştırmayalım. 'Bu adam acemi, bizim yol ve usûlümüzden anlamaz' dersin, olur biter.

 

Bu izahatıma bir şey demedi ama sonra öğrendim ki bize laf eden olmasın diye bir yolunu bulmuş, hesapları kendi imkânlarıyla kapatmış.

 

Sohbet ederek bir köşeyi döndük. Sık ıhlamur ağaçlarından yalnız üst katının çatısı görünen yeni boyalı eski, fakat bakımlı bir binaya doğru yürüdük.

 

Tecrübeli yönetmen, yürüyüş boyunca köşkün tarihini anlattı. Buraya girenler belli kişiler. Hayranı oldukları oyuncuları görmek için yurt içinden, dışından gelenler, parası olanlar, kendini yakışıklı görenler, anlayacağınız şöhretin babaları, aktör ve aktrisler hep buralara takılıyorlarmış.

 

Film yapımcıları da projelerine uygun oyuncuları burada takip ediyor, gerekirse ön malûmatlar edinip sonra rollerini anlatıyor, nihayet anlaştığı oyunculara avanslarını takdim etmek ve sözleşmesini imzalatmak için de ofislerine davet ediyorlarmış. Gölgelerinde emeklilerin oturduğu çiçekli badem ağaçlarının altından geçtik. Vazifeliler bizi görür görmez hürmetle toplanıp kapıyı açtı, buyur ettiler.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.