Bizim nasıl biri olduğumuzu çoktan öğrenmişler. Yücel Çakmaklı’nın ifadesiyle “yıldırım hızıyla” duyan duymayana haber vermiş.
Çantamdan çıkardığım ajandama gördüklerimi tek tek not ettim. Bu kısa malumatlar ileride bana kılavuzluk yapacaktı. Bu arada her birinin zaaflarını, müsbet veya menfi yönlerini de öğreniyordum. Birçoğu gece gündüz sarhoş dolaşıyormuş, bazılarının kadın zaafı fazlaymış, kimisi para hastasıymış, onun için yapmayacağı yokmuş.
"Eyvah ki eyvah!" dedim. Toplumun önüne düşenler, yani rol model olacakların hâllerine bak!.. Gençlerimiz bunları numûne alacak, onlar gibi giyinip onlar gibi yaşayacaktı. Kumarın büyüklüğünü düşündükçe içim "cız" ediyordu.
Sonradan öğrenecektim; film dünyasının, film piyasasının dedikodu yatağı olduğunu da.
Bizim ne iş yaptığımızı, nasıl biri olduğumuzu çoktan öğrenmişler. Yücel Çakmaklı’nın ifadesiyle “yıldırım hızıyla” duyan duymayana haber vermiş. “Yakında işler açılacak. Telefonlarınızı açık tutun. Aradıklarında kolay bulabilsinler. Şimdiden hazır olun.” Anlatılanlar kulaktan kulağa yayılmış, derler ya sağır sultan bile duymuş!..
“İFPAŞ ismiyle yeni bir film şirketi kurulmuş. Tarihî, kostüme ağırlıklı sayılmayacak kadar çok projeleri varmış. Hatta dünyaca meşhur rejisör Mustafa Akad bile gelmiş.” Sözleri pelesenk olmuş ağızlarında haberimiz yok. Hatta bazı muhalif çevreler "TGRT filmlerinde rol alınmamasına ve alanların da sokaktan, bütün diğer işlerden menedilmesine karar vermişler." Bu toplantılarda bulunanlardan bazıları da gelip bize haber veriyor; "Ragıp Bey sizi, camianızı sever sayarım, durum böyle böyle haberiniz olsun. İş verirken de dostunuzu, düşmanınızı bilin!"
Nefisler gelmez dize,
Kolay çıkılmaz düze,
Cüneyt’im şöyle dursun,
Selâm söyle Ediz’e!
Bir de; "gerici" lafı çıkarmışlar. Birisi bir işe soyundu mu, herkes bozuk plak gibi aynı propagandaya başlıyormuş. Durdur durdurabilirsen. Nihayet tanımayanlar da işittikleri yalanı, hakikat sanıyor, düşmanca tutum ve davranış içine giriyormuş. Böyle giderse ne film yapabileceğiz, ne de sağlıklı yayınımız olacaktı.
Onlarca oyuncu ile bire bir yüz yüze görüştük. Yılmaz Zafer, zafer kazandı. Bişr-i Hâfi rolüne seve seve talip oldu. Engin İnal hakeza öyle, Nevin Aypar, böyle bir projede mühim bir rol alacağı için huzur ve saadetten uçuyor, Kadir Savun sevinç gözyaşları döküyordu.
***
Kadromuzu tamamlamış, ekip ve ekipmanları hazırlamış Urfa'ya doğru yola çıkmak üzere son kontrolleri yapıyordum. Sekreterin iki mühim misafirimin geldiğini söylemesiyle toparlandım. İsimlerini vermeyeceğim çünkü meşhurlar, mutlaka tanıyorsunuz da. Biri, çok filmde başrol oyunculuğu yapmış, diğeri birçok filmin yönetmeni... O kadar işin içinde gelip masamın önünde "Allah" diyerek oturdular. Kafamı kaşıyacak vaktim yok. Acil yayına çıkacak kasetlerin son şeklini veriyorum. Birçok imzalanacak evrak yığılmış, telefonların biri kulağımda, biri sekreterin elinde cevap vermemi bekliyor.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...