"Şimdi daha iyi anladım. Birinci ağızdan duymak kadar güzel bir şey yok Enver Aşkın Abim. Mübârek olsun, mübârek olsun…"
Çok çok huzurluyuz bugün. Biliyor musun ilk günümüz? Bu sabah yeni bir güne doğduk. Bu sabah ezanlar sanki bizim için okundu. Bu sesler, bize de hitap ediyordu artık!” deyip sevinç gözyaşları dökünce, evdeki herkes ağlamış.
Ağlamaktan gözleri kızarmış Enver Aşkın Bey, ertesi günü aynı stüdyoda; hanımlar arasındaki diyaloğu bana da anlatınca:
- Şimdi daha iyi anladım. Birinci ağızdan duymak kadar güzel bir şey yok Enver Aşkın Abim. Mübârek olsun, mübârek olsun…
- Allah sizlerden de razı olsun Ragıp Bey. Bu hayatımızın dönüm noktasını siz ateşlediniz.
- Estağfirullah ben ne yaptım ki?
- Daha ne yapacaksınız ki? Tutum ve davranışlarınız bize yetti.
- Kötü numune olmayalım da.
- Bilakis iyi numune oldunuz.
- İnşaallah öyle olmuşumdur.
- Öyle öyle! Mütevâzılık yapmayın! Eskiden çok karar verdiğim oluyordu. Sonra bir Müslümandan yanlış bir hareket görünce ona kızıp îmân etmekten de vazgeçiyordum. Siz stüdyoya geldiğiniz günden beri hep aynı vakarlı duruşu sergilediniz. Herkes gazinoya, pavyona gitti, siz yalnız başına burada kaldınız, namazlarınızı geçirmediniz, herkes küfürlü konuştu, kadın kız muhabbeti yapardı, siz ya işinizle uğraşır ya bir köşede kitap okurdunuz. Bu ne asil, bu ne yüce bir hareket.
- Hepimizin tabii hareketi olmalı.
- Demek kolay da yapmak o kadar değil! Benim Müslüman olmamdan dolayı cemaatim kıyameti koparacak biliyorum.
- Öyle mi? Sana ve çocuklarına bir ziyan gelmesin!
- Gelse de korkmam! Bu benim hayatım Ragıp Bey!
- !!!
Bir şey diyemiyordum gözlerimden süzülen yaşlardan üstüm başım ıslanmıştı. Aşkın da ağlıyordu. Kısık sesle:
- Buna "Huzur ve saadet yaşları” deniyor değil mi?
- Öyle Aşkın Bey kardeşim, öyle deniyor. Ne hikmettir ki; uzaktan yakından tanımadığımız insanlar Müslüman olmakla şerefleniyor, biz burada mutluluk gözyaşları akıtıyoruz. Niçin?
- Tam bilemiyorum.
- Bir kişi, birkaç insan Cehennem’de yanmaktan kurtuldu diye. Belki sizlerle bir daha hiç karşılaşmayacağız. Sizlerin Müslüman olmasının bize, milletimize, devletimize maddi bir kazancı da yok, zararı da…
- Biliyorum öyle olduğunu.
- Bu ne güzel bir hissiyat yâ Rabbî! diyebildim sadece.
Gözlerim dolu dolu boşandı defalarca. O halet-i ruhiyeyle de vedalaştım. Başım önde yürüdüm yürüdüm. Ağlamıyordum lakin göz pınarlarıma hükmüm geçmiyordu.
Kaldırımlar gittikçe nemleniyor, gölgeler koyulaşıyor. Dönemeçte karşıma ansızın Bülent Oran çıkıverdi. Yürüyen çınar, yüzü kırış kırış, eli titriyor. İncecik de bir hırıltı duyuluyor ara ara. “Yaşlılık hali” diye düşünürken o kibarca selam verdi:
- Biliyor musun Ragıp Bey?
- Neyi?
- Bizim hanım Ayşe Şasa ablan da…
- Ne oldu Ayşe ablaya?
- Yok telaşlanma! O da tövbekâr oldu!
- Ne dedin?
- Dedim gitti.
- !!!
- Sevineceğini düşündüğüm için haber vereyim dedim.
- Mübarek olsun…
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...