"Bunları yazarken hırsımdan dişlerimi sıkıyorum!.."

A -
A +

Daha ileri bir grup vardı ki düşman başına, öz kimliğimizden kaçıyorduk. Bilhassa Türk ve Müslüman olmaktan utanıyor, hatta nefret ediyorduk. Ah bir Amerika'ya mitil atabilseydik, o sınırsız hürriyetin hâkim olduğu ideal devletin vatandaşı olabilseydik daha ne isterdik?

Çağdaşlık değirmeninde un ufak oluyorduk. O moda denilen canavar, kadınları hallettiği gibi erkekleri de kıskacına almıştı. O zavallı mahlûkata da turuncu, mor, kırmızı ve çiçek desenli gömlekler ile daracık, düdük gibi pantolonlar giydiriyorlardı artık. Bu işler, özünden koparılmış, asli kimliği elinden alınmış gençliğe hiç de zor gelmiyordu. “Yanlış mı, doğru mu” diye fikir yürüten bile çıkmıyordu. Yaşlısı genci, zayıfı obezi iftiharla giyindi kuşandı. Hele şu “babet çorap” denilen şey yok mu? Erkekleri kadınsılaştırmak için bilhassa uydurulmuşa benziyordu bana göre. Ne insanı sıcak tutardı ne de serin, anlayacağınız böyle bir şey getirilip önümüze konmuştu. Giymeyip direnen kaç kişi çıkacaktı?

 

Kâinatın en çirkin dört, bilemedin beş lanetli aksesuarıydı da onu görecek gözler neredeydi? Aklıma geldikçe sinirden ağlamamak için kendimi zor tutuyorum!

 

Biri uydurmuş, açık! Maksadı olanlara eyvallah! Hem de tutturmuş, birileri de “satalım” demiş, ona da okey! Bir şekilde birileri de satın almış bunları, yetmemiş ayaklarına geçirmişler ve çarşıya pazara çıkarmışlar, çok masummuş gibi de dolaşmışlar. Bunları yazarken hırsımdan dişlerimi sıkıyorum! Bu tuhaf aksesuar ile rengârenk ayakkabı, muhtelif zincir, kolye ve hatta küpelerle hava attıklarına şahit olmak yok mu? Hepten insanı çileden çıkarıyordu! Yetmemiş bir de çıplak olabilecek nereler varsa, kollar, bacaklar, boyun, ayak bilekleri, göbek çevresi acayip dövme ve sembollerle donatılıp bütün organlarını sergileyecek şekilde ve gerine gerine çarşı pazarda dolaşmaktan da utanmıyorduk!

 

Ah ah! Akılsızca dolaşıp durduk da kimse çıkıp “NE OLUYOR, NEREYE GİDİYORUZ?” demeye bile cesaret edemiyordu, ya da ikaz etmeyi hiç aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk.

 

Daha düne kadar bırakın tanımadıklarından, akrabalarından bile sesini saklayan hanım efendilerimizin kahkahaları sokaklarda yankılanır oldu. Tabii televizyonlar da hiç boş durmadı, ellerinden geleni yaptılar bu hususlarda. Devamlı “ayol, cicim, şekerim, bebişim, annem, okey, yes, no...” ile konuşan kadınsı erkeklerimizle doldu taştı etrafımız. Artık sayılmayacak kadar çoktuk! Göre göre, anlatıla anlatıla diğer bir ifadeyle kafamıza vura vura her türlü rezalete de alışıyorduk. Güya hayatı seven, arayan, bilmiş, özgür yaşantıya tutkun bir “z” kuşağıydık lakin kulağımıza gizliden gizliye üfürülenlerin tekrarını yapmaktan geri durmayan modern esirlerdik! En garip olanıysa; esir olduğunu bilmeyen zavallı bir nesil!

 

Sokakta kadın mı, erkek mi olduğu belli olmayan kalın sesli, kocaman elli, iri vücutlu kadınsılar dolaşmaya başladığından beri memleketin havası da değişiyordu. Kimse de onları garipsemedi. “Tam özgürlük” adı altında evliliği zulüm gibi gösterdiler. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Mehmet Kırıcı 25 Ocak 2023 08:00

Allahu Teala hizmetlerinizi dâim etsin inşallah