Yavrucağız soruları duymuyordu, şaşkındı, inanılmaz bir hâl yaşıyordu, çok çok mesuttu, sadece ve yalnız ayakkabılara bakıyor gülüyordu.
Girdiğimiz ışıltılı ayakkabı dükkânındaki bütün ışıklı ayakkabılara âdeta büyülenmiş gibi bakıyordu küçük kızcağız. Sanki yeryüzünde bir tek kendisi ve sevdiği ışıklı ayakkabılar varmışçasına... Sırayla her birini giyip çıkarıyordu. Dünyası değişmişti sanki.
- Bu nasıl, iyi mi kızım?
- !!!
- Ayağını sıkıyor mu? Acıtıyor mu?
- !!!
Yavrucağız soruları duymuyordu, şaşkındı, inanılmaz bir hâl yaşıyordu, çok çok mesuttu, sadece ve yalnız ayakkabılara bakıyor gülüyordu. Bütün ışıklı ayakkabıları denedi neredeyse.
- Hangisini istiyorsun?
- !!!
Sorusuna cevap veremedi, âdeta dili tutulmuştu ve o, 'Bir süre sonra atlatır' diye düşündüğüm hipnoz hâli geçmemiş, hâlâ devam ediyordu. Sonunda baba bir seçim yapmak mecburiyetinde kaldı.
- Bu olsun, bunu alalım güzel kızım.
- !!!
Elif, bu söz üzerine uykudan uyanır gibi sıçradı. Utanmış, mahcup ama pek da kararlı;
- Yok! Ben bunu istiyorum, kenarında süsü var.
- Kızım bak o yazlık, bunu alalım, kışın da giyersin! Hem bak bu da ışıklı… Dudağını büktü, bir süre sustu sonra ağlama öncesi sendromu... Pembemsi, ince dudakları titredi.
- Ama bunun kenarında süsü var! diye tekrarladı.
- Elif hangisini istiyorsa onu alacağız… dedim. "Hem bak Elif ne diyeceğim, bir çift ayakkabı almak gibi bir mecburiyetimiz de yok. İki, üç, hattâ dört çift bile alabiliriz…"
- !!!
Yavrucağızın tek derdi, kenarında süsü olanına sahip olmaktı. Çok istediğini ve babasının beğendiğini de alıp çıktık...
***
Her akşam namazını müteakiben küçük kızı ziyaret etmek alışkanlık yaptı. Onu görmeden duramıyordum. Öyle saf temiz, masumdu ki... "O'na bu kadar bağlanmak doğru muydu?" Tam emin değildim. Egoist olmak istemiyordum. Bencilliğimden mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışarak hep Elif'e, çaresiz ailesine koştum.
- Bu kız bir âlem! dedi babası. İlk defa tebessüm ettiğini gördüğüm çilekeş bu adamın konuşmasını istiyordum. Bakışlarımla teşvik ettim.
- !!!
- Ne yapıyor biliyor musun Hocam? Her gece ayakkabıları siliyoruz, temizliyoruz, iç içe birkaç poşetin içine koyup ağzını iyice bağlıyoruz, küçük hanım onları koynuna almadan uyumuyor. Bir de, illâki kenarı ışıklısı olacakmış yanı başında.
- !!!
Elif'i o çok sevdiği ışıklı ayakkabıları ile, umutsuzluğunun dışa vurumu mekânlarda kapı kapı dolaştırıyor olmak bana çok dokunuyordu. O kenarı süslü ışıklı ayakkabıları ile nerelere gitmedik ki... Lunaparklar, çocuk sinemaları, çocuk tiyatroları, hayvanat bahçeleri, onkoloji servisleri, radyoterapi merkezleri, laboratuvarlar...
Her canı yandığında o can acısının bedelini aldı!
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...