Bu kadar insan, nasıl olur da kısa zamanda sokağa dökülür? Bunlar hazır kıt’a mıydı?!.
Talip'in ve küfredenin yüzü al kana bulandı. Ortalık kandan görünmüyordu. Acaba kimin neresi kırılmıştı? Bir vaveyladır ki koptu, aman Allah'ım! Değişik köşelerde saklananlar da ortaya çıktı, ıslık, küfür ve bağırtılarıyla mahalleyi ayağa kaldırıyorlardı. Ben ise hâlâ polisi arıyordum.
Bu kadar insan, nasıl olur da kısa zamanda sokağa dökülür? Bunlar hazır kıt’a mıydı neydi? Hangi tarafa bakıyorsam kadın, çoluk çocuk, genç ihtiyar, sayılamayacak kadar çok insan... Âdetâ insan seli... Ellerinde kürek, kazma, balta, süpürge sapı, bıçak ne geçirmişlerse film ekibimize doğru ağza alınmayacak küfürlerle hücum ediyorlar... Bütün arkadaşlar bozguna uğramış bir ordu gibi canhıraş kaçıyor, çekim yapılan binaya veya önlerine gelen açık kapılardan içeri sığınıyor, gözden kayboluyorlardı. Bu beladan korunmak mecburiyetindeydiler. Ben ise isyancıların tarafında kendimden geçmiş, donmuş kalmıştım. Film ekibinin başı olduğumu bir bilseler veya tanısalar lime lime edecekler gibime geliyordu.
İsyancıların veya çapulcuların tarafında kaldığımı gören yeni Müslüman olmuş Enver Aşkın, bütün tehlikeyi göze alarak insanların karşısına dikildi. Âdeta aklı başından gitmişti.
- Kardeşlerim ben de sizdenim, yabancı değilim! Lütfen aklınızı başınıza toplayın! Böyle hak aranmaz!
- Çekil önümüzden! Yoksa seni de...
- Ne yapacaksanız bana yapın!
Bu arada cesaretimi toplayıp ben de Enver Aşkın Beyin yanına geldim.
- Yapmayın! Etmeyin kardeşler! Ayıptır, yarın pişman olursunuz! Desek de nafile! Yalvarmalarımıza hırsla cevap veriyor, “Önümüzden çekilin!” deyip ittiriyorlardı.
- Çekilin! Mâni olmayın! Gecenin bu saatinde rahatsız edilmek istemiyoruz… diyor, küfürler savuruyorlardı!
Buna rağmen bu kısa oyalama işe yaradı.
Mahallenin baskını, bir faciaya dönüşmeden sirenlerin çaldığını, emniyet kuvvetlerinin geldiğini gördüm. Elimde olmadan "Oh" dedim, rahat bir nefes aldım.
Emniyet müdürünü karşılarında gören bitirim mahalleli ellerindeki suç aletlerini hemen saklayıp kaybettiler. Şimdi gayet masum ve mazlum görünüyor, mütevâzı davranıyorlardı. Sanki biraz önce ekibimize harp ilan eden bunlar değildi. Neredeyse suçlu bizdik...
Güngörmüş, tecrübeli emniyet amiri, oranın sicilinin bozuk olduğunu zaten biliyormuş:
- Bakın bu film ekibinden birine bir şey olur veya bir şikâyet gelirse hiçbirinizi affetmem, karakola götürür, içeri tıkarım, mahvederim! Sürüm sürüm sürünürsünüz! Aklınızı başınıza toplayınız. Bunlar gazeteci, televizyoncu! DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...