Cemaat birbirine bakındı öyle birini tanımıyorlardı!

A -
A +
Bursa’da eli öpülesi muhteremler vardı. Lakin bu isimde birilerini ilk defa duyuyorlardı.
 
Hava güzeldi. Mavi bir kubbe gibi şehri örten gökyüzünde tek bulut görünmüyordu. Yeşil bir çadır gibi açılmış çam dalları altından başlarını eğerek geçen iki kafadar tüccar, tespihlerle; “Ya Allah… Hu Allah…” diyerek, dar Bursa sokaklarında yürüdü. Somuncu Baba mescidine kadar geldi, durdular. Uçsuz bucaksız ovayı, ekili tarlaları, bağ ve bahçeleri hayranlıkla seyretti. Kalabalık yerlerden geçip, Ulucami bahçesine vardılar. Asırlık kestane ağaçlarının gölgelediği bir köşeye uzanıp, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatmaya başladılar birbirlerine.
Tüccarlardan şişman olanı, Kripto’nun üstün meziyetlerinden, başarılarından dem vuruyordu. Diğeri fazla dayanamadı;
- Bırak geçmişi. Bugüne bakalım. Bu yaz buralarda acaba eğlenebilecek miyiz?
- Bursa’da mı?
- Evet.
Kır düşmüş kalın kaşlarını kaldırdı. Parlak siyah gözleri, sanki derinlerden dışarı fırladı. Küçük dik külahının altında daha büyük görünen koca kafasını salladı.
- Sen delirmişsin!.. dedi.
- Niçin?
-Yaptığın işten sağ salim kurtulup evine dönebilecek misin ki eğlenebilmeye sıra gelsin?
- !!!
Kendilerine doğru aksak adımlarla ağır ağır yaklaşmakta olan birkaç piri faniyi görünce sessizce arkadaşını ikaz etti.
- Mevzuu değiştirelim, diyerek ihtiyarların duyabileceği şekilde sordu;
- Bey! Yabancısınız galiba?
- Tüccarım. Bir şeyler alır satarım. Vakit yaklaştığı için de namaz kılayım dedim.
- En doğrusunu yapmışsın.
Yaşlılar, selam verdikten sonra ellerindeki uzunca sopalarını çimenler üzerine koydu, oflaya, puflaya yanına da oturdular. İçlerinden daha dinç olanı, iri elâ gözlerini tanımadıkları bu yabancılara dikti. Önce hâl hatır sordu, sonra, vakit doldurmak için havadan, sudan konuştular.
- Merhaba hoş gelmişsin.
- Merhaba.
- Cemaate rahmet. Cümleten merhaba.
- Hayırdır bey nereden gelirsiniz?
- Uzun bir hikâye... Bursa’ya Seyyid Molla Vaiz İbrahim Efendi diye büyük bir zât gelmiş. Onun duasını alabilir miyim? diye yollara düştüm. Hüsnü cemalini görüp, mübarek elini öpmek isterim.
- !!!
Cemaat birbirine bakındı. Öyle bir zâtı tanımıyorlardı. Bursa’da eli öpülesi muhteremler vardı. Lakin bu isimde birilerini ilk defa duyuyorlardı. Tereddütleri fark eden birinci tüccar;
- Henüz yeni gelmiş. Kendini setredermiş. Tanımamakta haklısınız. Bu vesile ile duymuş oldunuz artık. Herhâlde duasını almak, manevi feyiz ve bereketlerine kavuşmak istersiniz.
- Ne demek? Elbette. Duaya ihtiyacı olmayan mı var?
- Bu fani dünyada dua almadan, hayır, hasenat yapmadan göçenlere acımak lazım.
- Doğru söze ne demeli?
Tüccarlar, yaşlı adamların açıklamalarından ve alakalanmalarından memnun kaldılar. Mübarek zatı nerede, nasıl görebileceklerini de inceden inceye tarif edip vazifelerini tamamladılar şimdilik... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.