Göç veren Sütpınar'ın nüfusu gittikçe azalmaya başlamıştı...

A -
A +

Bir vakitler capcanlı hayatın, kalabalığın, gündelik koşuşturmaların olduğu; sonraları ise terk edilmiş hâlde bulunan mekânlar insana çoğunlukla hüzün ve melankoli hissiyatı verir. Terk edilmiş mekânların hafızası, oraları kolay kolay terk etmez. Gidilen her yerde tarihin derinliklerinden bugüne ulaşmış bir antik köşede ararsınız çıktığınız yerleri, geçmişin soluğunu hissetme isteği gurbettekiler için kaçınılmazdır.

 

Erzurum, tabii ve tarihî zenginlikleriyle, köklü gelenekleriyle her daim aranan bir coğrafyadır. Dadaşların gönlü kırlarda, bayırlarda, çayırlarda açan çiçeklerde hayatın çeşitli safhalarını sürdürmeye devam eder, durur. Erzurum’un bütün hususiyetlerini yansıtan yaşatan yerlerden biridir hiç şüphesiz Sütpınar köyü.

 

Erzurum Narman’ın Topyolu eteklerinde kurulmuş, suyuyla meşhur Sütpınar, son senelerde göç edenlerin artmasıyla nüfusu gittikçe azalmaya yüz tutmuştu. Bir zamanlar yüz yirmi hane ve yedi yüz, sekiz yüz küsur kişinin ikâmet ettiği bu şirin köy er geç kan kaybetmeye namzetti. Bilhassa gençler iş bulma telaşıyla büyük şehirlere doğru akıyordu. Bu göç kervanına katılanlardan biri de Hacı Lütfü Hoca ve ailesi oldu.

 

 

 

Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum.

 

Çaresiz dişimi sıktım gidirem.

 

İstikbal endişesi sardı beni,

 

Kaderime boyun büktüm gidirem.

 

 

 

Selam olsun ecdâd ile ebâya,

 

Abdurrahman Gazi, Habip Baba’ya.

 

Tuz ektiler çalıştığım çabaya,

 

Emeğimi suya kattım gidirem.

 

 

 

Paslanmış tırpanı astım tavana,

 

Çevirdim yönümü döndüm divâna.

 

Gurbet kelepçe memleket sevene.

 

Bilerek koluma taktım gidirem!

 

 

 

Palandökenlerin sisli dumanı,

 

Çok düşündüm, bulamadım gümanı,

 

Ezanlar okundu seher zamanı,

 

Kaç kez geri döndüm baktım gidirem…

 

               ***

 

Bir kez daha yeni bir yolculuk başlamıştı Hoca ve ailesi için. Erzurum Narman Sütpınar köyünden çıktıklarında Lütfü Hoca ve hanımının dışındaki bütün çocukların gözlerinin içi parlıyordu. Önlerinde yepyeni ufuklar açılmış, yeni ümitler yeşermişti hepsinin içinde. Bindikleri üstü açık kamyon mola verdiğinde dahi inmemişler “Makine bizi bırakır da İstanbul’a gidemeyiz" korkusuyla. Sanki kuş olup kanatlanıp uçmuşlardı. Bir gün bir gece yol katettikten sonra sabah ezanları okunurken Bursa'ya girmişlerdi.

 

Kamyonda iki ailenin göçü vardı, biri Bursa diğeri de İstanbul’a… Bursa göçü bırakılıp dönerlerken çocukların ayakkabıları kaybolmuştu. Gece, çoğu dükkân kapalı, kimseyi tanımıyorlar, nerede bulabileceklerini bilemiyorlardı. Rastgele bir dükkâna uğrayıp kapıyı tıklatıyorlar, maalesef kimse yok. Tam döneceklerken, bir üst kattan pencere açılıyor. “Kimsiniz, ne istiyorsunuz?” diye soruyorlar. Erzurum'dan geldiklerini, İstanbul’a gideceklerini, çocukların ayakkabısının kaybolduğunu, acilen bir çift lastik ayakkabı alacaklarını söyleyince adam hemen aşağı iniyor. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.