Herkes nefesini tutmuş, gözler bana çevrilmişti!

A -
A +

Ragıp Karadayı’nın yeni romanı İTİRAF bugün başladı… -1-

 

***********************

 

"Sınıf arkadaşlarımızla havuzun kenarında gülüp söylüyorduk. O çocuk da çıkageldi arkadaşıyla. Onları görür görmez hep birlikte sustuk..."

 

 

 

Kalk!

 

Gözüme bir bak!

 

Bu bir İTİRAF.

 

Oku olma bertaraf!

 

Karşındayım ah!

 

Kıyma bana, günah!

 

Hep gelsen yanıma...

 

Ne olur girme kanıma!

 

Sen ve ben hep yan yana!

 

Bir o yana bir bu yana,

 

Sımsıkı sarıl bana!

 

Dünya sadece...

 

Bir bilmece…

 

Ahiri ölümse,

 

Ne olur gülümse!

 

 

 

                    ATEŞ BACAYI SARDI

 

Fena kapılmıştım. İlk gördüğüm anda kalbimden bir şeylerin pırpır edip uçtuğunu onun kalbine konduğunu görür gibi olmuştum. Âşık olmam kaçınılmazdı anlayacağınız.

 

Nasıl mı oldu?

 

Bir gün sınıf arkadaşlarımızla havuzun kenarında gülüp söylüyorduk. O çocuk da çıkageldi arkadaşıyla. Onları görür görmez hep birlikte sustuk. Biri zorla ağzımızı kapatmış gibiydi sanki. Çıt çıkmıyordu hiçbirimizden. Bu insan kalabalığında ses verme kabiliyeti olanların tamamı da susmuştu. Martılar, serçeler, kargalar bile dillerini yutmuş, bütün bir şehir nefesini tutmuş, ne hikmetse gözler de bana çevrilmişti. Neden sonra başımı kaldırdım ona, o ilk gördüğüme doğru baktım. Kalbimin kapılarının açılmasına ramak kalmıştı. Elindeki şişeyle su içiyordu. Muziplik olsun diye mi ne ayakkabılarını çıkardı, iki arkadaşıyla havuza girdi. Topuklarına kadar suya batmış, yüzünün aksi suyun parlak yüzüne yayılmıştı. Ilık bir bahar rüzgârı dalgalandırıyordu gür ve parlak saçlarını. Kızıl güneş ışıkları güzel suratını, sert bakışlarını ve yay kaşlarını hafiften hafiften okşuyordu. Öyle zarifti ki… Etrafa huzur veriyordu âdeta. Gülerken dişleri bembeyaz ışık saçıyordu. Kısacası “bir tutam deniz köpüğü, bir içimlik suydu” desem yanlış söylememiş olurdum. Sanıyorum o da beni fark etmişti ki bu tarafa bakamıyordu. Suyun şavkından gözleri kamaşıyormuş gibi yapıyordu yalancıktan. Başından burnuna doğru sarkan zeytuni saçları daha bir güzelleştiriyordu düzgün çehresini. Geniş alnında çatallanmış damarlarına ve burun deliklerinin açılıp kapanmasına bakılırsa kızgın bir kor onun da içine düşmüştü. Anlayacağınız ateş şiddetli tutuşmuş, alev çoktan bacayı sarmıştı.

 

 

 

Bir yüzi gül gonce-leb dil-dâr dersen işte sen,

 

Sen güle bülbül gibi kim zâr dersen işte ben.

 


(Gül yüzlü, gonca dudaklı bir gönül avcısı dersen, işte sen!

 

Sencileyin bir gül uğruna bülbül gibi kim inler dersen, işte ben!)

 

                  ***

 

Ertesi günü sınıfta gördüm. İsminin Tanju olduğunu öğrendim. İçimden “Demek yeni gelmiş bir taşralı…” dedim, sırama oturdum. Onu görmek için artık köşe kapmaca oynamayacaktım. Gökte aradığımı yerde bulmuştum. Bu bir tesadüf değildi. O günden sonra tek bir şey düşünüyordum ona kavuşmak. Nasıl olursa olsun! Onsuz yapamayacağıma kendimi öyle inandırmıştım ki hiç kimse bu sabit fikrimden caydıramıyordu.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.