Hoca bilir ama kırıktır kolu, bu dünya hayatı şer ile dolu!

A -
A +

Sene 1979… Mektepler henüz açılmamış. Sıcak havalarda ve uzun günlerde oruç tutmanın tatlı bir telaşı var içimizde...

 

 

 

Omuzlar üstünde taşırlar seni,

 

Kefenin bezdendir, yoktur deseni

 

Ne geleni belli ne de gideni,

 

Hoca bilir ama kırıktır kolu.

 

Bu dünya hayatı şer ile dolu!

 

 

 

HOCA olsan dahi sığın Rahmana,

 

O zaman dalarsın bahr-i ummana.

 

Kim dur diyebilir akan zamana?

 

Her daim temiz tut avluyu holu.

 

Bu dünya hayatı çor ile dolu!

 

                    ***

 

 

     ELVEDA DUMLU...

 

 

Sene 1979… Mektepler henüz açılmamış. Günler uzun, sıcaklar hâlâ hatırı sayılır derecede... Ramazan-ı şerîf gittikçe en uzun günlere doğru geliyor, pek heyecanlıyım. Sıcak havalarda ve uzun günlerde oruç tutmanın tatlı bir telaşı var içimizde...

 

Dumlu'da Aşağı Câmi-i Şerîf’in imâmı Murat Hoca, Yüzbaşı Bilal Bey, Astsubay Remzi Bey, Uzatmalı Çavuş Karakol Komutanımız Mehmet Bey ve bir de biz toplam beş kişi muhabbetle konuşuyoruz:

 

- Kardeşim böyle yan gelip yatmakla Ramazan-ı şerîfi geçirmek olmaz.

 

- Elbette ama ne yapalım?

 

- Büyük şehirlerde sahurdan sonra sabaha kadar ibadet ediyorlarmış.

 

- İyi de bizim mesaimiz var, uykumuzu almadan olmaz ki.

 

- Kolay bir teklifim var.

 

- Nedir?

 

- Şey, gayet basit bir teklif! Sahura mecbur kalkıyoruz. Yemeğimizi yedikten sonra abdestlerimizi alalım, doğru Murat hocamın câmisine gidelim.

 

- Eee!

 

- Esi mesi yok! Sabah namazı vaktine kadar o hatim okusun bizler de takip edelim. Hem câmimiz şenlenmiş olur, hem de Kur’ân-ı kerîm okumamız gelişir. Böylece mübarek geceleri kıymetlendirmiş oluruz.

 

- Belki bizi gören başkaları da gelir.

 

- Olabilir tabii.

 

- Bu arada Kur’ân-ı kerîm bilmeyenlerimiz de öğrenir. Ramazan-ı şerîfi daha dolu dolu yaşama şerefine kavuşuruz. Cemaatle namazımızı kılıp doğru evimize, kısa bir istirahatten sonra da gönül rahatlığıyla işimize gideriz. Ne dersiniz?

 

- Fevkalâde! Güzel ve mantıklı bir teklif.

 

- Hoş da olur.

 

- Başka bir fikri olan veya farklı düşünen var mı?

 

- Yok! Bu çok kolay yapabileceğimiz iş.

 

- Ramazan-ı şerîfin birinci günü başlıyoruz. Herkes gelirken kendi Mushaf-ı şerifini de getirsin: Tamam mı? Söz mü?

 

- Peki! Söz!

 

Deyip el sıkıştık. Aşkla, şevkle ve oy birliğiyle aldığımız kararları tatbik etmeye başladık. Bu ara caminin erkenden açıldığını gören başkaları da gelmeye başladı, çevre şenlendi de. Herkes hâlinden ve yapılanlardan gayet memnun ve de çok huzurluyduk…

 

 

 

Yolunu sen seçersin,

 

Ektiğini biçersin,

 

Mertçe söz verdin amma,

 

Niçin teğet geçersin?

 

 

 

Bir haftamızı doldurup ikinci haftaya başlayacağımız günlerden bir gündü. Yine sahurumu yaptım hemen yola koyuldum. Ev ile câmi-i şerif arası bir hayli mesafeliydi. Geçtiğim yerlerde bütün hanelerin lambaları yanık, belli ki sahura kalkmışlar. Büyük bir haz alıyorum bu tablodan. Gözlerimin içi gülüyor her nedense.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.