İlk hediyeyi ben vermeliyim size ve bu unutulmayan bir hediye olmalıydı

A -
A +

Neftî bir gündü o gün benim için. Bu yaşta kara deyip karalar bağlamak olmaz tabii ki. Hayatımın en verimli mevsimindeyim henüz.

 

 

 

İlk sinema filminin hayata geçmesinin üzerinden tam 101 sene geçti malumunuz. Lumiere Kardeşlerin 1895 senesinde çektiği ilk kısa film ile birlikte bu sanat dalı hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girdi. “Bir Trenin Gara Girişi / Arrival of a Train at La Ciotat” adlı film, tarihte kayıtlı ilk film olma hususiyetini taşıyor. Bir dakika bile devam etmeyen bu 48 saniyelik filmi ilk defa seyredenlerin “Tren üzerlerine geliyor düşüncesiyle” salondan kaçıştıkları da meşhur. Siz öyle değil ilk defa yerli, millî mevzuları, kendi sanatçılarınızla ve imkânlarınızla beyazperdeye aktarmaya muvaffak olmuş birisiniz, bizim gözümüzde. Bu sebeple şahsınızda DÜNYA SİNEMA GÜNÜNÜZÜ tebrik ediyor, üstün muvaffakiyetler diliyorum.

 

Araştırdım, tarihteki en evvel çekilmiş Türk filmi ise, Fuat Uzkınay’ın Ayastefanos Abidesi’nin yıkılmasını mevzu edinen 14 Kasım 1914 tarihli kısa film.

 

Bu malumatlar perspektifinde; sizin ve camianızın sinemaseverler tarafından “Dünya Sinema Günü” olarak kabul edilen ve her sene 14 Kasım'da yâd edilen bu gününüzü tebrik ediyorum...

 

Evet, neftî bir gündü o gün benim için. Bu yaşta kara deyip karalar bağlamak olmaz tabii ki. Hayatımın en verimli mevsimindeyim henüz. Ama o gün karaya çalan neftî bir gündeydim. TGRT Filmleri Haftası günü... Tam da ilk memleket dışı eserlerinizi görücüye çıkarmıştınız… İlk hediyeyi ben vermeliyim size. Unutamayacağınız bir hediye olmalıydı bu. Fakat hava yağmurluydu ve işlerim karmakarışıktı. Hani verdiğin o en kıymetli hediyelerini de alamamıştım elinizden. Siz de Tevfik Beye bırakmıştınız. İlk defa o gece sabah olmasını istememiştim hiç. Lâkin gece tayyare hızıyla geçti. Anacığımın; “Hadi oğlum, geç kalacaksın! Türkiye’den misafirleriniz var!” sözünden ilk defa heyecan duyup sevinmedim. “Hastayım anne!” dediğimde ebedî dostum belirdi yine yüzümde. Kim bilir arkadaşlarım ne cicili bicili paketlerle huzuruna çıkacaklardı. Akşamüzeri arkadaşım Tevfik Bey uğradı. Salonda göremeyince ilk işin beni sormak olmuş.

 

Seni tanıdıkça örnek almıştım kendime. Senin gibi iyi bir yönetmen, yapımcı, yazar, çizer olacaktım güya. Belki de farkında olmadan seni kıskanıp biraz da rakip görmüştüm kendime hani. Seni her mevzuda geçecektim. Beni sorduğunu öğrenince bana bir gol atıp yine öne geçmiştin. Ama biliyor musun? İlk defa, yenilmekten haz aldım.

 

Geç de olsa bu ilk Dünya Sinema Günü’nde seni yalnız bırakmanın yanlış olacağını düşündüm. Oteldeki odana gelmeye karar verdim. Kara ellerimle, sana ak paketler getirmeyi çok istedim. Nice zaman sonra şimşekler çaktı kafamda. Evet, sana verebileceğim ve tam da sana layık bir hediye vardı dolabımda. Belki de kıyamamıştım kullanmaya. Hususi bir günü bekliyorlardı. Bu hususi mükâfat ancak sana yakışırdı. Çaldım kapını akşamleyin, senin aşina olduğun Palandöken’in hırçın yağmurları gibi. Yağmur, çamur, odun ateşinde harlanmış ve nara dönmüş sıcak ekmek ve tereyağı, tel peynir ve kitapların senin için hayat demekti, romantizmdi. Daha önce anlatmıştın da biliyorum bütün bunları. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.