İyice terlemiş ve nefesim kesilecek hâle gelmiştim!

A -
A +

Soluklanırken, az ileride bir çamın gölgesinde ayak ayaküstüne atmış sigarasını tüttüren bir çoban gördüm.

 

 

 

Memleketi özlerim,

 

Yaş doludur gözlerim,

 

Bitsin artık hasretlik,

 

Dinlenmiyor sözlerim.

 

 

 

İyice terlemiş ve nefesim kesilecek hâle gelmiştim. Soluklanırken, az ileride bir çamın gölgesinde ayak ayaküstüne atmış sigarasını tüttüren bir çoban gördüm. Gayr-i ihtiyari o tarafa yöneldim. Geldiğimizi görünce toparlandı. Selâm verdim. Nereli olduğunu sordum:

 

- Erzurumluyum ağabeci.

 

- Ciddi misin?

 

- Bi de yalan mi söyleyak?

 

- !!!

 

- Niye ele afalladın?

 

- Ne bileyim, Erzurum nere, burası nere?

 

- Şaşırma ağabeci! Dünya ufak. Ya siz! Siz nerelisiniz?

 

- Ben de Erzurumluyum…

 

- Ne? Bennen dalga geçme! Bırak şakayı ağabeci…

 

Baktım inanmayacak, çıkardım nüfus cüzdanımı gösterdim. Hemen bir samimiyet oluştu. Sohbeti koyulaştırdık Muğla'nın kuş uçmaz, kervan geçmez bu tabiat harikası yerinde çok değişik iş yapan iki hemşehrinin karşılaşması filmlerde olsaydı:

 

"Ya kardeşim abartı!"

 

"Hiç olacak şey mi?"

 

"Bize yutturamazsınız..." lakırtılarıyla 'ti'ye alınırdık. Oysa karşılaştığımız bir hakikatti. Güneşte kavrulmuş bu hemşehrim bize çok yardımcı oldu. Çay yaptı, dağıttı. Koyunları arka planda (bekrauntta/backgroundda) kullanmamıza yardımcı oldu.

 

İkindiye yakın işimizi bitirdik otelimize dönmek üzere ıssız dağ başında bulduğum hemşehrimle vedalaştık.

 

Mazot, benzin ikmali için bir petrol istasyonuna girdik... İhtiyaçlarımızı temin edip ayrılmaya hazırlanırken bir genç geldi.

 

- Beyefendi! Patronun selâmı var. İstirham ediyor, biraz bekler misiniz? Patronumuzun emri çaylar, yemekler firmamızdan. "Onlara pek mühim anlatacaklarım var" diyor. Yorgun olsak da “ne diyecek" diye de merak ettik. İşimizi de aksatmayacağını düşünerek bekledik.

 

Birer çay içmiş veya içmemiştik ki bir cipten orta yaşlarda, uzun boylu, oldukça yakışıklı ve bakımlı biri indi... Bizleri toplu hâlde görünce:

 

- Reha Yeprem'i; Alaaddin-i Attar filminden tanıyorum... deyip doğru yanına gitti ve samimice kucakladı. Reha Yeprem bu filmde başrol oyuncumuzdu. Sonra kalabalığa döndü:

 

- Ragıp Karadayı kim? Arkadaşlar bana baktılar. Biraz utanarak, sıkılarak ayağa kalktım. Hiç tereddüt etmeden geldi boynuma sarıldı. Reha'nın ve benim elimden tutarak ve oradaki diğer oyunculardan, teknik ekipten müsaade isteyerek hususi odasına götürdü. Adam nasıl hizmet edeceğini şaşırıyordu. Yemekler, tatlılar, dondurma ve çaylar sebil. İkrâm ettiklerini yerken o da niçin beklettiğini anlatmaya başladı.

 

- Ragıp Bey, bir işim vardı bugün Muğla’ya gitmiştim. “Arayan, soran var mı” diye telefon ettim, sekreter; “TGRT film ekibi burada” dedi. TGRT ismini duyunca heyecanlandım ve pek sevindim. Tanışmak, tanımak istediğim insanlar ayağıma gelmişti. Zaten yoldaydım. Çabuk gelebilecektim de. Ben de arkadaştan rica ettim sizi bekletmelerini.

 

- Biz de merak ettik! Hem de ne kadar çok!

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.