“Kazanırsan dost kazan düşmanı anan da doğurur”

A -
A +
Erkara, uzaktan akrabası da sayılırdı. “Öyle akraba olmaz olsun” diyecek oldu, vazgeçti.
 
Upuzun uzandığı mis gibi lavanta kokan yün yatağının içinde sebebini bilemediği duygular içindeydi Doğan Bey. Gözlerini kapadı, ne yaptı ettiyse bir türlü uyuyamadı. Güzeller güzeli Gülşah’ı düşündü. Çocukluğunu, at binip zümrüt yeşili çayırlarda delicesine koşturmalarını, daha dün sabah ava giderken çeşme başını, güreş tuttuğu yiğitleri tek tek hatırladı. “Yiğitler… Ah yiğitler…” diye söylendi.
Her nedense yiğitler derken Erkara geldi gözünün önüne. Neşesi kaçtı. Ona karşı bir türlü hüsnüzan edemiyordu. Kendini suçladı. “Olmadı Doğan. İşte bu hiç olmadı. Akıncı kitabında böyle bir şey var mı? Delikanlılığa sığar mı? Sebepsiz, bir adamı kötü zannetmek nerede yazılı?” dedi içinden.
Erkara, uzaktan akrabası da sayılırdı. “Öyle akraba olmaz olsun” diyecek oldu, vazgeçti. Beddua etmesini hiç sevmezdi oldum olası. Sütanacığından sık sık duyduğu; “Kazanırsan dost kazan, düşmanı anan bile doğurur” sözleri kulaklarında yankılandı. İçini okşadı huzurla.
Muhayyilesini dağıtmak, bilhassa bu yersiz düşüncelerden kurtulmak istercesine yorganı attı üzerinden. Pencereye koştu. Anacığının özenle ördüğü dantel perdeleri yavaşça kaldırdı. Güneşte kavrulmuş, yer yer çatlamış ahşap sürgüyü yukarı itti. Mandalı yerleştirdi. Ilık sabah rüzgârı suratını yalayarak odaya doldu. Uzaklardan gelen tek tük horoz sesleri sabah vaktini müjdeliyordu.
Derin soluklandı. Kendi kendine konuşarak, ufukta beliren alaca şeffaflığa daldı. Bir nur gibi hocası, karşısında ona tebessüm ederek bakıyor gibiydi. Zaman, mekân durmuştu sanki. Yürekceğizi kabarmış, taşacakmış gibiydi. Sevinç, muhabbet, anlatılması zor bir haz içindeydi âdeta;
“Vakit seher vakti… Zulmeti kaldıracak günün kızıl çiçeği açmak üzere ufukta. Karanlığın rahmine sabahın müjdesi düştü az önce. Gecenin nemli toprağında saklı ışıktan tohumlar başlarını uzatıyor... Şimdi daha iyi düşün Doğan, sen de bir zamanlar yokluğun derinliklerinde kayıptın... Unutulmuşluk tarlasına gömülü bir tohumdun. Gün oldu kök saldın. Kimsenin adını bilmediği, hatırını saymadığı bir yetim oldun sonra... Hatırla ki yalnızlığın toprağında Rabbin bir ihsanı olan Çelebi Amcan, dünyalar tatlısı, merhamet abidesi sütannen unutmadı. Seni sahipsiz de bırakmadılar... Rabbin seni yokluk gecesinden varlığın, itibarın ufkuna eriştirdi. Akıl, ilim, güç, kuvvet, cesaret ve hepsinden de mühimi hidayet verdi. Taze bir bahar gibi gün yüzüne çıkardı. Ete kemiğe bürüdü ruhunu. Gonca güllerden tebessümler kondurdu akça, pakça yüzüne... Biliyor musun bu yaşadığın kaçıncı seher vakti ey Doğan?.. Göz kapaklarının ardına gizlenmekten kurtul artık. Gafletin, uyuşukluğun gecesinden uyan. Aç gözlerini sehere, huzura. Aç kalbini Hak teâlâya... Uyan Uyan, yan ve an seni hiç unutmayan âlemlerin Rabbini. Güneş ufukta yükselmeden, sen dualar ufkuna yüksel. Ebedi saadete eriş bütün benliğinle.
Herkes unutsa bile seni unutmayanları sen de hatırla. İçten dua et onlara. Rabbini ihlasla zikredenlerden, ananlardan ol. Haydi kalk! Kalk ve Mirâcına eşlik et sevgililer Sevgilisinin (aleyhissalâtü vesselâm)…” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.