Kız, hiddetlenmiş bir muallim gibi sesini yükseltti bana!..

A -
A +

İçimden: “Ah, işte suçlu elinde! İşte hep bu kitaplar onları zehirliyor, onları mahvediyor. Onları basit şeylerden mutlu olmaya yabancı kılıyor...” dedim ve kalbimde bir acı hissettim. Diğer bir ifadeyle karşımda benimle konuşmak için can atan bu genç güzel kıza acıyordum. Oturduğu yerden kalkıp bir muallim edasıyla kürsüye geçti, sandalyeye oturdu:

 

- 349 Karadayı tahtaya... diyerek yine gülmeye başladı. Ellerini masanın yanlarına dayadı. Hiddetlenmiş bir muallim gibi sesini yükseltti.

 

- Mutluluk öyle kolay mı sanıyorsun?

 

İçimden “Çattık be!” diyerek boş gözlerle sağa sola bakındım.

 

O hâlâ konuşuyordu:

 

- Sevgiden, neşeden mahrum kalan yalnız sen misin? Bütün millet öyle, basit şeylerle yetiniyor, sefil, boynu bükük kalakalıyor. Senin muvaffakiyetin, kabiliyetin bir başkasında olsaydı kimse yanına yaklaşamazdı biliyor musun?

 

Bana iltifat mı, hakaret mi ediyordu tam karar veremeden ağzımı açtım:

 

- Bütün millet az şeyle yetindiği zaman, küçük güzelliklerle mutlu olduğu zaman problem çözülmüş demektir bence.

 

- Tabii ki sence!

 

- !!!

 

Sınıfa ne gelen, ne de giden vardı. “Yoksa bir komplo mu kurmuştular?” diye aklıma kötü şeyler de gelmiyor değildi.

 

- Hayır hayır! Hiç kimse dolu dolu yaşamaktan, hayatın tadını çıkarmaktan kaçmaz. Huzurdan, sevgiden mahrum olanlar siz köylüler! Şimdiki modern hayata hazır olmayanlar, koyun gibi gelip sığır gibi gidecek demektir!

 

- Kendinizi yormayınız lütfen! Bildiğiniz gibi yaşayınız, bizi de lütfen bize bırakınız.

 

- Ah siz!.. Gümüşhane’ye gelmeden ne kadar mutluydum. Cıvıl cıvıl kabına sığmayan arkadaşlarım, sinemaya, tiyatroya, gazinoya giden dostlarım vardı. Ders yorgunluklarını kolay atabiliyor, keyfimizce takılabiliyorduk... Hele böyle güzel havalar, güneş, kelebekler, rengârenk çiçekler, şırıl şırıl akan sular bizi heyecandan heyecana sokardı. Burada aradığım birçok şey yoksa da eşsiz bir tabiat var karşımızda. Benim gördüklerimi sizler görmüyorsunuz! Siz ve sizin gibiler bu loş odada hayal kurup yaşıyormuş gibi yapıyorsunuz. Sadece yaşıyormuş gibi… Sonra da bir ot gibi sararıyor, soluyor, hırçın, beceriksiz, hayata karamsar bakan problemli biri olup çıkıyorsunuz!

 

- Tamam da, bunları bana neden anlatıyorsun?

 

- Gözünü açmak için, neden olacak!

 

- İyi ya, bizim gibi gözü kapalılar, sizin kıymet verdiğiniz şeylerin peşinde koşmayacağı için, sizin için çok mühim olan mekânlar, imkânlar hep size kalır, sizin olur. Tepe tepe kullanırsınız. Bu daha iyi değil mi? Bırakın gözümüz kapalı kalsın. Sizin sevdikleriniz, kıymet verdikleriniz, inandıklarınız size, bizimkisi de bize!!!

 

- Şey aslında bunları demek istemiyordum.

 

- Ya ne demek istiyordun?

 

- Şey! diyen genç kız, yüzü al al pembeleşerek gülümsedi:

 

- Siz hiç Kerime Nadir’i okumaz mısınız?

 

- O da kim?

 

Deyince yine gülme krizine tutuldu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.