Kızıl Köşk’e geldiklerini o zaman fark ettiler!..

A -
A +
İstihbarat notları titiz bir vaziyette incelenip, sebep, sonuç sentezlemesine gidiliyordu.
 
Artık işler iyice yoluna girmişti. Mutat toplantılar zamanında yapılıyor. İstihbarat notları titiz bir vaziyette incelenip, sebep, sonuç sentezlemesine gidiliyordu. İlişkilerin olgunlaştığına kanaat getirmişlerdi. Saraylılardan çok kişi Seyyid Molla İbrahim Efendiyi duymuş, bazıları da dergâhın müdavimleri hâline gelmişti. Erkara bunların başındaydı. Yakın bir gelecekte huzura kabul edilebileceğinin müjdesini getirmişti Kripto’ya.
Şark illerinden gelen haber âdeta aklını başından almıştı. Kırk yıl düşünse de bulamayacağı bir imkândı bu. Evet, bu hesapta olmayan Hurufi göçünü kimse uyanmadan bulmalı, saflarına almalıydı. Erkara’nın yardımıyla irtibat kolları kuruldu. Kripto ellerini ovuşturarak sinsice gülüyordu.
İki kafadar tüccar, Kızıl Köşk’e doğru sohbet ederek yürüyordu. Yaklaştıkları evin bahçesindeki meyve ağaçları, kıtlık senelerinin kâbuslarını hatırlatan, çelimsiz, siyah iskelet gölgeleri gibi görünüyordu. Aziz Kripto’nun azme, gayrete, çalışmaya, dair söyledikleri hikmetleri dinlerken duydukları stres ve sıkıntıları, muvaffak olamazlarsa başlarına gelebilecek tehlikeleri, anlatıyor. Artık yolun sonuna az kaldığını, iyice yaklaştıklarını düşünüp seviniyorlardı. Sayılı günler ne de çabuk geçmişti. Hem bir elleri balda, bir elleri yağda yaşamış, hem de kahraman olmayı hak etmişlerdi. Asıl bundan sonraki hayat önemliydi. Anlı, şanlı ustalar mermerden, tunçtan belki de altından heykellerini dikecek, maceraları dilden dile, kuşaktan kuşağa bir masal gibi anlatılacaktı. Tatlı hayallerinden nöbetçinin “Kimsiniz?” sorusu uyandırdı. O zaman Kızıl Köşk’e geldiklerini fark ettiler.
- Hey Dursunali biz tüccarlar. Tanıyamadın mı?
- Ağaçların arasında tam fark edemedim. Geçin… Sizi bekliyorlar.
- Tabii böyle dikkatli olmalısın.
- Ne olur, ne olmaz…
- !!!
Mor bir gündüz gibi parlak, mehtaplı, ılık bir geceydi. Uzaktan bülbül sesleri geliyordu. Köşkün alt kattaki geniş sofasına yumuşak kadife minderler üzerine diz çökmüş her yaştan müminler, yemeklerini yemiş, namazlarını kılmış ilk defa gördükleri, tanımaya çalıştıkları şeyhlerini(!) dinliyorlardı.
Bahçeye açılan büyük oymalı kapının tam karşısına gelen iki kafadar durdu. Daha uzun boylu olanı, açık kapıdan başını uzatıp, kimseye belli etmeden içeriye baktı. Sıcaktan ve kalabalıktan olsa gerek kapı ve pencereler aralıklı bırakılmıştı. Davetlilerin başları öndeydi. Kripto, kaz tüyü minderine bağdaş kurmuş, sedefli ceviz rahlenin üzerindeki kalın bir kitaba bakarak bir şeyler anlatıyordu.
- Hadi fazla merakta bırakmayalım, diyerek yavaş yavaş yürüdüler. Odaya yaklaştıkça Kripto’nun konuşmaları da iyice duyulmaya başladı. Etrafını sarmış meraklı Bursalılara neler anlatıyordu neler? Çoğu yeni olan bu gönüllü dervişler, nefeslerini tutmuş, onlar için ta Mekke-i Mükerremeden, Medine-i Münevvereden ne sıkıntılara katlanarak gelmiş bu muhterem zatı dinliyor, anlattıklarının bir kelimesini bile kaçırmak istemiyorlardı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.