"Hülâsa; başlangıç ve son hususunda gaflet içinde bulunuyoruz efendim..."
Behlül Dânâ:
- Peki Efendim anlatayım! Emir edepten üstündür. Yalnız balı yiyip gaflet uykusuna dalmakla kalmıyor canavarlardan kaçan. Bir de bakmış biri kara biri ak iki sıçan; kalın olsa da ipi kemirmeye başlamış. Adam öyle gaflette ki kısa zamanda canavarlardan birine yem olacağını hesaba katamıyor. O, balı daha çok yeme derdine düşmüş. Aklı fikri yemede…
- Büyüklerimiz dünyayı bala, ona düşkün olanları da sineklere benzetmişler. Eee sonra?
- Sonrası açık Efendim: Siyah fare geceyi temsil ediyor, beyaz fare de gündüzü. Kalınca olan ip de o kişinin ömrünü… Fareler gece gündüz ipi kemirip en sonunda koparıyorlar. Bal müptelâsı âdemoğlu da ağzındaki tatlı lokmayı yutmaya fırsat bulamadan canavarlara yem oluyor. An bu an, devir bu devir, vakit bu vakit. Ya tedbir alır ebedî kurtuluşa erenlerden olursun ya da beklenen vakit gelir, er geç seni bulur, hepten ziyan olursun!
- Tercih bizde yani!
- Bir bakıma öyle. Bu bir misaldir Sultan’ım. İnsan ahir ve akıbetini hesaba katmadan iş yapıyor. “Şu an meşgulüm, sonrasına ileride bakarım…" diyor. Ne olduğu ve daha nelerin olacağı hususlarında kendini gaflete düşürüyor. Böylesine gaflet içinde olanların büyük maksatları da mevzubahis değil. İstikbalini, güya yarınını düşünüyor, fakat yarını gaye olarak görmüyor. Yarının her zaman bugünden daha iyi olduğunu söylüyor. Nihai hedef gideceği yeri, akıbetini düşünmüyor. Ahirini düşünmediği gibi önceki ilk başlangıcını da düşünemiyor. Dünyanın içinde öylesine debelenip duruyor. Hülâsa; başlangıç ve son hususunda gaflet içinde bulunuyoruz. Bugünün insanı “sukr-ı tabiat” yani tabiat sarhoşluğu denen meşgalelerle meşgul.
- Maalesef!
Dünya tadı bal tadı,
Dünya beni aldatı,
Alta zehir koymuşlar!
Yine üstü bal tadı!
- Maşallah şair gibisiniz Sultan’ım!
- Şairlerden duyduklarımı taklit ediyorum Behlül.
- Bir suâlim olacak Efendim!
- Suâl sorma dahil her türlü müsaadeyi baştan vermiştim Behlül.
- Efendim minnettarım! Büyük küçük, köylü şehirli nicelerinin kaçtığı bu meczup Behlül’den uzak durmamana herkes hayret ediyor! Hatta bazıları daha ileri gidip yüzüme karşı: “Bu Behlül denilen MECZUP var ya, onun öyle mazlum duruşuna aldanmayın sakın! O kuzu postuna bürünmüş bir canavar! Size öyle masum görünerek kandırıyor, aman ha dikkatli olun! Bakın koca Sultan’a bile tuzak üstüne tuzak kurarak kendine ram etmiş! Onda her numara var!” diyerek beni rencide etmekten imtina etmiyorlar.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...