Hatıraları okuyan bazı arkadaşlar; yaptığımız filmlerimizden en çok "beğendiklerimizi" ve "beğenmediklerimizi" merak ediyorlarmış.
Günün seher vaktindeki yüksek manevi havamın böyle bir kalp kırıklığıyla dengelenmesi boş bir şey değildi. Mevlâm azgın nefislerimizin şerrinden muhafaza buyursun.
Ses gelir meler gibi,
Dağları deler gibi,
Gönülden yaralıyım,
Ağlarım güler gibi.
***
O gün bir başka heyecan yaşamıştım. Zaten insan hayatı da öyle inişlerle çıkışlarla dolu değil miydi? Benimki çok farklı mı olacaktı? Evime içimde kalan nice ümit deryalarıyla dolu gelmiştim. Namazdan sonra ellerimi kaldırıp semaya gözyaşlarımın yol yol iz olduğu yüzümle bir kez daha yalvardım: "Allah’ım! Beni doğru yolda, doğru insanlarla beraber eyle! Senden başka sığınacak kapım yok, kapına geldim elimi boş çevirme!”
Her duâmda rahatlıyordum sanki yükünü sırtından indiren bir hamal kadar hafiflemiş kalbimle daldım, kendimi dünyaya bağladığımı hissettiğim son şeye, hayallere… her şeye rağmen hâlâ ebedî hayatı kurtarmanın ehemmiyetini hayal edebiliyordum…
Denizden çek oltanı!
Duvara as baltanı!
Hoş geldi sefa geldi,
Sanatçının sultanı.
"Bu ne hâl"le uyandı,
Yüzü ala boyandı,
İtiraflar başladı,
Yandı tutuştu yandı.
Tecrübeler nimettir,
Yorulmadan, rahmettir,
Bilmeyene zahmettir,
HOCA'ya ganimettir.
***
Hatıraları okuyan bazı arkadaşlar; yaptığımız filmlerimizden en çok "beğendiklerimizi" ve "beğenmediklerimizi" merak ediyorlarmış.
Kısaca cevap vereyim:
Bulsalar da bahane,
Her şeyiyle şahane,
Bizim FİLMLER elbet,
Şu âlemde bir tane!
Malumunuz herkes yaptığı işi pek beğenir. Hani bir meşhur sözümüz var ya: "Kimse ayranım (yoğurdum) ekşi demez."
Herkes sattığı malı; kendi işini, tutumunu ve davranışını över. "Akılları pazara satılığa çıkarmışlar, yine gidip herkes kendi aklını almış." Şahsına yönelik tenkitler, eleştiriler yapılsa da aldırmaz, kusur kabul etmez, o methetmeye devam eder. İnsanın tabiatında var bu. Bir de azgın, ipe sapa gelmez nefis tabii ki... O hain de boş durmuyor... Gıdası; övünmek, takdir edilmek, alkışlanmak ve dünya...
Meseleye ne kadar bunları düşünerek baksam da objektif olabileceğimi hiç sanmıyorum. İnsan evlatları arasında ayırım yapar mı hiç? Biz de ne gözyaşlarıyla ortaya çıkardığımız filmlerimizi ayrı ayrı seviyor, beğeniyoruz. Çünkü yapılış gayelerini, şartlarını ve imkânsızlıklarını en yakinen yaşayarak bilen birisiyiz. Meseleye dar açıdan değil, geniş ve etrafındakilerle birlikte bakıyoruz, elimizde olmadan. Dışarıdakiler, seyrediyorlar iki kelimeden birini söyleyip geçiyorlar:
"Beğendim" veya "Olmamış..."
Kalkıyorlar bütçeleri, elli altmış milyar dolar olan filmlerle mukayese ediyorlar. "Bu kadar yapana kadar, bir tane yapsaydınız da adam gibi film olsaydı" diyor, başka söz dinlemiyorlar. Bu işe niçin, hangi şartlarda, nasıl başlandı, maksat ne? Niçin bu kadar çok film yapılıyor? O kadar suâl çok ki… Tabii ki haklılar böyle düşünmekte lakin tarihçesini bilmiyorlar. Ne diyeceksin bu şekilde düşünene? DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...