Misafir olmamıza rağmen pek aşinaydık çevreye...

A -
A +

Bir çardak altında başlayıp bir ağaç dibinde bitecek çekim hazırlıkları bütün ihtimamıyla devam ediyordu.

 

 

 

 

 

Seneler sonra ajandalarımı karıştırırken bir köşesine karaladığım manzaralar, yazdığım şeyler bir daha beni o günlere götürdü. Hem hüzünlendim, hem sevindim elimde olmadan.

 

Bunlardan birini aşağıda o günün hatırasına siz kıymetli okuyucu kardeşlerimle paylaşıyorum.

 

Sanat, estetik kıymetinin olduğunu sanmıyorum ama bir döneme şahitlik ettiğinden dolayı mühimsiyorum.

 

 

 

Zulmetten uzak bembeyaz,

 

Eğri oturma, doğru yaz

 

Hem de durmadan kış ve yaz…

 

Bu işte olur mu hiç naz?

 

Güller dikenlerle açar.

 

Muhabbet VARSA imân VAR...

 

 

 

Durmaz gider yol niceye?

 

Kılavuzdur ol Yüceye,

 

İlham olur her heceye,

 

Işık karanlık geceye.

 

O sevda şafaklara far.

 

İlim VARSA bil imân VAR!

 

 

 

Huzur dolu ehemmiyet,

 

Doğru itikattır, elbet,

 

Eğer düzelirse niyet,

 

İşler sağlam olur gayet!

 

Sohbettir yürekteki yâr.

 

İmân VARSA bil her şey VAR!

 

 

 

HOCA’yı mahveden gurur,

 

Doğru olan bulur huzur,

 

Münafıklardan uzak dur!

 

Salihlerle de dostluk kur.

 

Sabrın olsun dağlar kadar,

 

Eğer VARSA; çok müjde VAR!

 

                    ***     

HEDİYE...

 

 

Sıcak bir yaz günü öğleye yakın, çekim yapacağımız bahçenin kuytu bir köşesindeki çeşmeden abdestimi aldım. Etrâfı saran hanımelleri, akşamsefâları, mor salkımlar, meyve ağaçlarının dibindeki bütün çiçekler, sanki konuşmaktan utanan mahcup birer arkadaştılar bana. Misafir olmamıza rağmen pek aşinaydık çevreye. Güneşin, ağaçların yaprakları arasından süzülüşü ve tahta perde ile bölünmüş komşu bahçelerden gelen neşeli sesler, uzaklarda olduğumuz hâlde bile, ılık bir hatırlayışla, ev hasretliğimizi gideriyordu. Hele o su serpintisi gibi içimizi okşayan şen çocuk gülüşleri; bir başka dünyâdan kıyılarımıza çarpan ritmik dalgalar gibiydi.

 

Bir çardak altında başlayıp bir ağaç dibinde bitecek çekim hazırlıkları bütün ihtimamıyla devam ediyordu. Betacam kamera, arklar, diğer ışık setleri, kostüm ve aksesuarlar hazırlanmış, yerlerine teslim edilmişti. “Bir eksiğimiz var mı?” diye son durumu kontrol ediyordum. Bir köşede çekim provası yapılıyordu. Genç bir oyuncunun heyecanlanması gülüşmelere sebep oldu. Utancından dudağın yarısını ezip çiğnediği repliği tekrar eden kalın ve yorgun bir erkek sesi devam ettiriyor, yönetmenin el işaretiyle noktalanıyordu. “Kolay gelsin” dedim, uzaklaştım. Cuma günüydü ve öğle yemeği istirahatinde namaza gitmem lazımdı. Onun için bir eksiklik olmamalıydı. O günkü çekimlerimiz, akşamın son ışıklarından istifâde ederek bahçede yenen keyifli bir yemek sahnesiyle tamamlanacaktı.

 

 

 

Hoca, bakma kusura!

 

Çare bitmez cesura,

 

Nereye gidersen git!

 

Gelirim ardın sıra.

 

 

 

Eskişehir’in, kalabalık caddelerinin kavşak yerindeki mühim câmilerinden biri olan, Stadyum'un yakın çaprazında bulunan Reşadiye Câmi-i şerifine gittim.

 

1919 senesinde Sultan Reşad tarafından yaptırılmış, daha sonra yıktırılmış, yerine ise bugün mevcut olan inşa edilmiş.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.