"Mümtaz bir kurumu temsilen kavlimde hep kati durdum!"

A -
A +

Yol yorgunluğunu herkes istirahat ederek atlatırken, biz daha beteriyle karşılaşmanın sıkıntısıyla yorgunluğu çoktan unutmuştuk.

 

 

 

Sanki Enver Ören abiler; bir silüet gibi önüme dikiliyor, konuşmadan gözlerini kırpmadan bana bakıyor gibime geliyordu ve bana lisan-ı hâl ile;

 

“Bu işin başına insanlarla cebelleş diye mi verdik? Biz de seni sabırlı, geniş yürekli, bizi iyi temsil edecek diye düşünüyorduk! Yazıklar olsun, yazıklar olsun!” seslerini duyar gibi oluyordum. Sabretmem lazım geldiğini düşünerek o bozguncuyu yanıma çağırttım. Projemizin başından beri seyredeceğimiz yolu, konuştuklarımızı hatırlattım kibarca;

 

“Israrla; ya ücretimi artır, ya da sete gelmem” deyince, daha fazla dayanamadım, elimden ve ağzımdan kötü bir şey çıkar endişesiyle hızla oradan uzaklaştım. Yol yorgunluğunu herkes istirahat ederek atlatırken, biz daha beteriyle karşılaşmanın sıkıntısıyla yorgunluğu-morgunluğu çoktan unutmuştuk.

 

Yönetmene; “Bitirelim mi?” dedim. Koskoca Yücel Bey yutkundu, mahcup bir edayla: “Kötü örnek olur. Ne pahasına olursa olsun ipini çekelim!" O zaman: “Hakkı değil ama! İşte, aha bu parayı al, ver, delikanlılık bizde kalsın…” diyerek çantamdan çıkardığım bir miktar parayı uzattım;

 

"Bunun... oyunbozan oyuncuya vermemek lazım geldiğini biliyorum. O zaman niçin, sualini de sorma! Numaramı yürütemedim diye üzülmesin. Hedefime kavuşmadım, istediğim parayı koparamadım, almadım diye yerinmesin. Bilsin ki bizim diğerleriyle bir benzerliğimiz yoktur. Kul hakkı yememiş, harama helâle dikkat etmişizdir. Hiçbir zaman, hiçbir yerde faydasız, boş iş yapmamış, eğriye-büğrüye tenezzül etmemiş, ucuz hesaplar peşinde koşmamışızdır. İnsana, insan olarak kıymet vermiş, seveceğini de adam gibi sevmişizdir. Mümtaz bir kurumu temsilen kavlimde hep kati durmuşumdur, onu öyle bilsin” dedim. Selâm söylemeyi de ihmal etmedim.

 

Yanımdakiler şaşırmışlardı. Hepsi de ayağa kalktılar. Bu oyunbozan oyuncunun, numarasını bilmeyen yokmuş meğer. Off çektiler, ahh ettiler, kahırlandılar yol arkadaşlarımız.

 

Böyle ucuz hesaplar yüzünden muazzam bir projenin sekteye uğrayacağını, binbir zahmetle toplanmış paralarımızın yerini bulmayacağını düşünerek içimin “cız” ettiğini duydum. Yandım, kavruldum daha fazla dayanamadım “o insanlar ne diyecekmiş” diye de aldırmadım, hıçkırıklara boğuldum… Gözyaşlarım; bir haftalık sakalıma aktı. Boğazım düğümlenir gibi oldu. İç âlemimde seneler evvelin koru; yeniden harlandı, tutuştu, hepten alevlendi. Kaynar kazanlar devrildi yüreğimde. İnsanların bir çırpıda seyredip iki kelimeyle; “olmuş” veya “olmamış” diyerek değerlendirip bir kenara fırlattığı filmlerin altında ne gözyaşlarının aktığını, ne vicdanların şerha şerha parçalandığını, ne kalplerin kırım kırım kırıldığını ve ne çilelerin çekildiğini nereden bileceklerdi ki?!..

 

O akşam uyuyamadım. Ertesi günü setler hazırlanacak, gece de bu bölgedeki çekimlerimize “motor" diyecektik. Bu düşüncelerle elimdeki not defterime rastgele şiirler karalıyorum. Dert insanı konuşturuyormuş ya… Galiba bende de o oldu, elimdeki not defterime içimdeki tarifsiz hislerimi döküp bir nebze olsun rahatlamak istercesine yazdım yazdım.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.