"Ben hükümdarım, sultanım, emir-ül-müminînim deyip birilerini hor ve hakir görürsem hâlimin nice olacağını varın siz tahmin edin Behlül?"
Harun Reşid:
- Bak Behlül! O, bu kim ne derse desin hiç onlarla uğraşacak vaktim yok! Ha bugün ha yarın fark etmez, herkes bu dünyayı terk edecek öte tarafa gideceğiz. Asırlar önce toprak olmuş adları unutulmuş, nesilleri kesilmiş mevtalar arasına katılacağız! Öyle değil mi?
- Öyledir Sultan’ım.
- Onları mühimsememek için başka sebebe lüzum yok!
- !!!
- Bak sana ne anlatayım! Niçin peşini bırakmadığımı, belki bu misal izah edebilir.
- !!!
- Sevgili Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün mescidde oturuyormuş ve Eshâb-ı kiram efendilerimiz de etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlar, muhabbet ve hürmetle nurlu ağzından çıkacak kelimeleri bekliyorlar... Bu arada eski elbiseli fakir bir Müslüman kapıdan içeriye girmiş. Âdetlere göre kim hangi makam ve mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturuverir. O da öyle yapmış. "Benim canım şurasını istiyor" deyip istediği bir yere kimse oturamaz. O fakir sahabî etrafına bakınmış ve boş bir yer görünce de hürmetle gidip sessiz sedasız oraya oturuvermiş.
Olacak bu ya ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuş. Zengin adam, elbisesini toplayarak ondan biraz uzaklaşmış. Bu hareketleri seyreden Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ona dönerek:
"Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?”
"Hayır ya Resûlallah!”
"Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun?”
"Hayır ya Resûlallah!”
"Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?”
"Hayır ya Resûlallah!”
"O hâlde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?”
"Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum! Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın kefareti olarak servetimin yarısını bu Müslüman kardeşime vermeye hazırım! Çünkü ona karşı yanlış yaptım. Beni affedin, bağışlayın ya Resûlallah!"
Eski giyimli adam:
"Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim…” deyince cemaatten biri hayretle sormuş:
“Niçin istemiyorsun? Al keyfine bak!” O da hemen cevaplamış niçin istemediğini:
"Çünkü bir gün beni de bir kibrin sarmasından ve bir Müslüman kardeşime, bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum…” demiş.
- !!!
- İşte kıssadan hisse ortada Behlül! Ben hükümdarım, sultanım, emir-ül-müminînim deyip birilerini hor ve hakir görürsem hâlimin nice olacağını varın siz tahmin edin?
- Haklısınız Sultan’ım. Gaybı Allahü teâlâ bilir. Hayatımızın çoğu gitti azı kaldı. Çok çok dikkatli olmalıyız.
- Hem de çok!...
- Peki bir suâl de ben sana sorayım Behlül!
- Estağfirullah! Emriniz başımın üstüne!
- Sen böyle sefil görünümlü, meczup mizaçlı kılan bir hâl mi yaşadın? Yoksa bu neticeye kendi kendine mi vardın?
- Efendim siz bir menkıbeyle hissiyatınızı izah ettiniz. Müsaade ederseniz acizane ben de yaşadığım bir hadiseyle suâlinize cevap vermeye çalışayım.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...