Zifirî karanlık içine iyice gömüldüm, hepten kayboldum. Memleketin az bilinen akıl hastanelerinden birinde dünyanın en karanlık, en soğuk odasında son nefesimi vereceğimi bekliyorum.
Meczup aşağı, meczup yukarı diyecek, o da bir şeyler yaptığını sanacak, öylesine bir hayat yaşayıp ve ölecektim. Bütün dünya benim olsa ne ehemmiyeti vardı? Çünkü dünyanın en acıklı hayatını yaşayanı, kimsenin tanıyamamış olması mühim değildi. Mühim olan benim dünyayı ve içindekileri iyi tanımamdı. O da kolay olmuyordu. Bir adamın kimsenin anlamadığı bir sebepten delirmesi de değildi. Peki ya neydi mesele? Ebediyet yanında hiç mesabesinde olan bu fâni dünyayı tam anlamadan ve anlatamadan göçüp gideceğim meselesiydi. Ben de ona yanıyordum...
Yine maziye dalmış, kendimden geçmiştim ki Sultan’ımın mübarek elini omuzumda hissettim. Ne vakit, nasıl gelmişti anlayamamıştım. Boynu bükük oldukça mahcup ayağa kalktım. Acımış olmalı ki her sözü ve hareketiyle beni teselli etmeye çalışıyordu. İşi evirip çevirip KARDEŞLİK meselesine getirdi.
- Kardeş her zaman kardeştir. Fakir de olsa, hasta da...
- Ben her ne kadar da hem fakir hem itibarsız olsam da şuna inanıyorum Sultan'ım; ayağım taşa takılsa bilirim düşmeme izin vermeyecek bir Can Efendim var, her daim imdadıma yetişir, dostça durur yanımda. Şimdi olduğu gibi.
- O kadar da mübalağa etme! Söyle Behlül! Gözünden akan yaşa ortak olacak kaç kişi var?
- !!!
- Hakiki kardeşin, daima yanında bulunan ve sana faydalı olmak için zarara katlanan, zamanın felaket ve musibetleri ile karşılaştığın zaman ne pahasına olursa olsun yardımına koşandır. Öyle değil mi?
- Öyledir Sultan’ım. Aynı anadan babadan olup da birbirlerinin canına kastedenler var! Bu iş kan bağı ile olmuyor, din bağı lazım. Sık sık buyururdunuz; hayat, bir ağaç gibi tek olursa da bir orman gibi kardeşçe olmalı, yoksa çekilmez.
- Birlik ve beraberlik şart Behlül. Bir insan kendi nefsinden daha fazla karşıdakini düşünmedikçe hakiki mânâda kardeşlik olmaz! Kardeşçe bakmak, görmek, iş yapmak, paylaşmak yoksa adâlet de yoktur. Nihayeti olmayan, son bulmayan arkadaşlıklardan doğar kardeşlik. Umumiyetle insanlar keyiflendikleri ile arkadaş, anlaşabildikleri ile dost, ağlayabildikleri ile kardeş olurlar… Arada uçurumlar var!
- Hem de ne derin uçurumlar var Sultan’ım! Hakiki kardeş, gözyaşını görür görmez yere düşmeden yakalayan ve hepten durdurandır. Siz benim için hep öyle oldunuz. Herkesin, benim kardeşim gibi kardeşleri olmalı, tıpkı bir liman gibi; fırtınalı havalarda uğrayıp dalgalar dininceye kadar koyunda saklanabileceğin bir liman. İnsan bazen yalnız kalır, bazen kalabalıklar içinde yalnız olabilir… İşte o durumlarda akıverirse iki damla gözyaşın ve canlanırsa hatıraların birdenbire, ilk hatırladığın kardeşlerin olmalıdır…
- Behlül! Çok uzaklıklarda olsak da aynı gökyüzünü paylaştığımız müddetçe kardeşiz biz!
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...