Onlar, bizim akla gelebilecek her şeyimizden nefret ediyor!

A -
A +

Acı ağıtlar, ne yanık iniltiler, feryatlar, ahlar yükselir gecenin zifirî karanlığında arş-ı âlâya, ışıltılı caddelere sıralanmış gökdelenlerden? Tam manasıyla destanlaşan çalınmış hayatlar, kandırılmış milletimizin ruh inceliğinin, iç ahenginin sesi olmak ne saadetti.

 

Ela gözlü nazlı yâri,

 

Görem dedim göremedim.

 

Boş kalmıştır kavil yeri,

 

Varam dedim varamadım...

 

Bu şanlı milletin, şirin Anadolu’muzun bağrı yanık insanın platonik aşklarını, hasretlerini, ıstıraplarını, hasılı yaşadığı acı tatlı her hadisenin kalbimdeki çalkantılarını, ruh âlemimi titreten hakikatleri dile getiriyorum. İşte bu gönül tellerimizi titreten hayat hikâyelerimden, yepyeni destanlar doğduğuna inanıyorum. Bu yaşadığım hakikatlere sizler de yenilerini ilâve edeceksiniz. Belki de onun için buradasınız ve sıkı takiptesiniz...

 

Gel yâr senin ile bir kavl edelim.

 

Kavilden karardan dönmemesine.

 

İkimiz bir dala yuva yapalım,

 

Başka daldan dala konmamasına...

 

Yakın, orta vade, uzak hesapları olan emperyalist birileri, milletimize topyekûn harp ilan etmişti. Gizli açık düşmanlık ediyorlardı. Nelerimize düşman değiller ki? Saymakla bitiremem. Akla gelebilecek her şeyimizden nefret ediyorlar. Başta inancımızla! “İslâmiyet” denilince öcü görmüş gibi oluyorlar. Onlara, “kâfir” desen pek fena alınıyorlar, Müslüman sınıfına da hiç dâhil olmak istemiyorlar.

 

“Ya siz nesiniz, ne istiyorsunuz bizden?” diye sorsan, sorduğuna bin pişman eder; hürriyetten, insan haklarından, hümanizmadan, demokrasiden bahsederler, seni de yerin dibine sokar çıkarırlar. Ağzını açtığına bin pişman olur, süt dökmüş kedi gibi sinip kalırsın bir köşede. “Kardeşim bu dinin kime ne zararı var?” diye sormaya fırsat dahi vermezler.

 

Tariflere sığmayan güruh; kayıtsız şartsız bütün kuvvetleriyle harp ilan etmişler demiştim paha biçilmez kıymetlerimize, öz değerlerimize.

 

Yani hep söylediğim gibi; bugün bize düşmanlık yapanların bu topraklarda daha önce bir başkasına dostlukları da görülmüş değil. Bunlar her daim birilerine düşmanlar, yine öyleler. Yeri geldi bu memleketin harsına/kültürüne, yeri geldi başörtülülerine, inancını yaşayan Müslümanlarına, yeri geldi gayr-i müslimlerine ama hep birilerine düşman oldular, her ne hikmetse sevmediklerine yaşama hakkı tanımadı, hiç istemediler burada. Bakın şimdi de “Suriyeli mülteci düşmanlığı, dışarıdan gelen Müslümanların hazımsızlığı” başını almış gidiyor. Durdurabilene aşk olsun! Gözümü açtığım günden beri de hep o birilerini, o “ötekileri” istemeyenlerle beraber ve bu uğurda bedel ödemekle geçti hayatım. Yani anlayacağınız rahat yüzü hiç görmedim bu yalan dünyada!

 

     ***

 

Yine mevzudan uzaklaştım galiba. Dert söyletiyor! Siz bana bakmayın!

 

Memleketimizde insan evlenince, daha bir oturmuş aile havası oluşurdu umumiyetle. Hareketleri, konuşmaları daha bir kontrollü, hesaplarını, gelirine giderine göre yapan mesuliyet hisleri artmış olurdu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.