Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A

Bir müddet sonra ayağa kalktı. Oldum olası uzun uzadıya orada burada yatmayı, uyumayı da sevmezdi.

Konuşacaklarını tamamladıktan sonra yorgunluktan bitap düşmüş bedenini sırtüstü, sonsuz mavi kubbenin altına, yığılırcasına bıraktı. Bulunduğu yer dağ mı, tepe mi o da pek bilmiyordu. Veya ne olursa olsun mühimsemiyordu. Püfür püfür serin yelin estiği bu mekân, ne hikmetse pek hoşuna gidiyordu; hem dünyayı berbat eden insanlardan uzak olduğundan dolayı, hem de tabiatla iç içe tefekkür etmeye fırsat bulduğundan…

Üzgünüm dünden beri,

Haksız ithamdan beri,

Giden geri gelmiyor,

Gittiği günden beri!

Bir müddet sonra ayağa kalktı. Oldum olası uzun uzadıya orada burada yatmayı, uyumayı da sevmezdi. "Bu kadar istirahat yeter” dedi. Şehri rahat görebildiği bu yerden etrafı seyretmek ne saadetti. Mavi atlas misali uçsuz bucaksız suların; sisler içinde kayboluşuna hayret ediyordu. Sakinlik; tefekkürün birinci şartı mıydı yoksa?! İşte tam yeriydi burası. Etrafta köpeklerinden başka hiç kimsecikler yoktu. Kalabalıklar içinde hissetmeye çalıştığı yalnızlığın şimdi hakikisiyle tanışıyordu. Bütün dünyada sadece o yalnızdı sanki… Hafif hafif esen rüzgâr; hırkasının içinden girip ta içini ferahlandırıyor olsa da o; âdetâ alev alev yanıyordu. Onu yakıp kavuran başka şeyler vardı belli ki.

Güneşin batmaya yakın, mavi ve kırmızının tonlarına boyadığı kullanılmış pamuk istifi gibi görünen bulutlar; hızlı-hızlı akıyorlar şehrin üstünden üstünden. Dünyanın dönüşünü, zamanın akışını hatırlatırcasına mazisini, istikbalini düşündü.

Bulutlara döndü:

- Hey! Nereye gidiyorsunuz öyle acele acele?

- !!!

- Gideceğiniz yere beni de götürün!

- !!!

- Mümkün olsa; masallardaki uçan halı gibi binsem sırtınıza… Siz nereye ben oraya… Kimsenin, ama hiç kimsenin bilmediği memleketlere gitsem, üzüntülerin, kederlerin olmadığı, Rabbimin razı olduğu bir hayat sürsem. O zaman hayatım mana kazanır! Beni duyuyor musunuz? Tam emin değilim ama yalnızlığı seviyorum…

- !!!

- Güle güle! Şimdilik sizinle gelemeyeceğim hür bulutlar; çünkü bu yerde ve hayvanlarımla oldukça huzurluyum.

- !!!

- Ne hikmettir siz de suskunsunuz… Tıpkı can yoldaşlarım gibi!

- !!!

- Anlaşıldı; bu dünyada gönül rahatlığıyla kimseyle karşılıklı sohbetimiz olmayacak. Onlar benim, ben onların dilini bilmiyorum çünkü!

- !!!

Kaba taşlar oyulur,

Duvarlara koyulur,

Sırlarımı söylemem,

Orda burda duyulur!

Sonsuzluğu kucaklamak ister gibi kollarını boşluğa uzatırken, ruhunun memnuniyetten uçup gideceğini zannediyordu. Hep huzur ve mutluluk içinde dalgalanıp duruyor. İçinden hüngür-hüngür ağlamak geliyor her nedense. “Rabbimin verdiğin nimetler için binler kere binler, hamd olsun, şükürler olsun… Elhamdülillah! Bu kadar nimet içinde aklıma gelenlere bak hele!” dedi, tekrar hamd etti hâline Hasan Efendi.

DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR