"Hangi meslek grubunda olursak olalım, muhataplarımızın önce gönlünü fethetmemiz lazım. Kalbine giremediğimiz okuyucunun beynine giremeyiz"
Aklıma gelenleri böyle uluorta yazdığım için kusuruma bakmayın! Ne var ki yüksek sesle düşünmek, istişaredir benim için. Bu yola müracaat etmesem, hepten uykularım kaçar. Bu da yazıp yeni eserler ortaya koymak isteyene bir nevi teşvik olmaz mı?
Ne zaman başladı bu deli sevda, yüksek tutku, ne zaman yüreğime demir attı bilmem? Belki babamın talebelerini benden çok sevdiğini düşünmem, belki babaannemin ‘Gerdanlı oğlum, gerdanlı oğlum!’ diye seslenen müşfik ifadeleri...
Hoca derler adına,
Doyulmuyor tadına,
Aklı olan kanar mı?
Her gördüğü oduna.
***
Hiç olacak şey mi? Sevilmeyen iş yapılır mı?
Hangi meslek grubunda olursak olalım, muhataplarımızın önce gönlünü fethetmemiz lazım. Bilhassa yazmaya talip olanlar, muhataplarına bir şeyler vermek veya öğretmek isteyenler buna pek dikkat etmelidirler. Şunu iyi bilmeliyiz ki; kalbine giremediğimiz okuyucunun beynine hiç giremiyoruz.
Hepimiz mini mini çocuk olduk, bütün problemleriyle gençliği yaşadık, talebelik heyecanını en teferruatıyla içimizde duyduk, sevdiğimiz işleri yapabilmek için çok ter döktük, çok mücadeleler verdik, elde ettiğimiz mesleğimizle de iftihar etmeye hak kazandık. Hepimizin sevdikleri ve sevmedikleri oldu. Hangisini niçin sevdiğimizi, hangisini niçin sevmediğimizi pek düşünmedik. Sonsuz sevilen ya da nihayetsiz sevilmeyen şey var mıdır? Ondan da pek emin değilim.
Biri niçin sevilir, ya da niçin sevilmez? Bu basit suâlin cevabı üzerinde düşünmek lazım geldiğine inanıyorum. İşin aslına baktığımız zaman bambaşka bir hakikatle karşılaşıyoruz. Mutlak sevilen ya da sevilmeyen yoktur aslında. Sevdiğimizin anlattığı veya sevmediğimizin anlattıkları vardır. Her hayatı anlatan kişi sevilir veya sevilmez, netice de ona göredir. Hayattan nefret edilmez! Yazan veya anlatan kişiye olan muhabbetimiz, alâkamızı çeker ya da hepten yok eder!
Bu memleketin istikbalini şekillendirmek gibi ağır bir mesuliyeti olan yazarların peşinde emekleyen biri olarak mesuliyetimin farkındayım. Her şeyden önce okuyucularıma bir hakikati hatırlatmak için kaleme aldım bu yazıları. Bir yazarın ismi göründüğü veya duyulduğu vakit, takipçileri onun gelişinden ve varlığından mesut ve bahtiyar oluyorlarsa o maksadına çoktan ulaşmış demektir.
Bana göre yazmayı seçen birinin birinci ve en mühim vazifesi, okuyucuların kalbine girmeye çalışmasıdır. Kalpleri fethedilmiş insanların beynine bütün güzellikleri, faydalı ilimleri aktarmak çok daha kolay olacaktır.
Neyi, niçin anlattığımızdan çok kendini sevdirmek daha mühimdir. Bir arkadaşım lisedeyken matematik dersinden nefret ettiğini söylemişti. Sebebini öğrenince hiç şaşırmadım. Talebelerini aşağılayan, hor ve hakir gören, her fırsatta dayak atan birinin verdiği dersi hiç kimse sevmezdi ve öyle de olmuştu.
DEVAMI YARIN

