Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A

Yazar, okuyucularının kalbine hitap edebilmeli. O kalpte kendi ismini de görebiliyorsa işi kolay demektir.

Ne denir ahengime,

Rengi uysun rengime,

Endişem kolay gitmez,

Düşer miyim dengime?

Hülasa; yazar, okuyucularının kalbine hitap edebilmeli. O kalpte kendi ismini de görebiliyorsa işi kolay demektir. Çünkü eşref-i mahlûkat “insan” denilen kocaman ve oldukça esrarlı devletin başşehri kalbidir.

Başşehrini fethettiğiniz memlekette, istediğiniz değişimi yapabilirsiniz.

Bunun için mi ne, önce yazacağım kitapların minyatür kabilinden küçücük hikâyelerini yazdım, sonra romanlarını… Aşağıdaki metin de “MECZUP” romanımın ilk çıkış hikâyelerinden sadece biri. Sizler için nasıl hazırlandığımı bilmenizi istedim.

Yazdım okunsun diye,

Kalbe dokunsun diye,

Beklememin sebebi,

Rahat olunsun diye!

Masal Değil! Yaşanmış Hayatlar...

Yazdıklarımın beğenilerek okunduklarını gördükten sonra cesaretim arttı. Daha teferruatlı eserler ortaya koymaya ve bilhassa ROMAN yazmaya karar verdim. Verdim ama neye, nereden, nasıl başlayacağımı tam bilemiyordum. Kararımı müteakiben yazma korkularım da arttı. Bir arkadaşıma durumumu anlattım. “Çok iyi! Doğru yoldasın. Korku ile cesaret birleşince muvaffak olur, kaliteli eserler çıkarırsın inşallah” deyip yazmaya teşvik etti. Ben de aşağıdaki yaşanmış hadiseleri kısa hikâyeler hâline getirmekle işe başladım.

Her yazıma başlamadan önce mevzunun haritasını çıkardım. Baştan sona karakterleri ve onlara ne olduğunun ipuçlarını sıraladım, sonra da çalışmaya başladım.

Malumunuz bu işler bir kelime, cümle ve bir fikrin tohumuyla başlar, önce kök salar, filiz verir, tomurcuk, çiçek derken meyve olarak önüne düşer.

Yemek yaptım yiyen yok,

Libas aldım giyen yok,

Nefis doymak bilmiyor,

“Tövbe ettim” diyen yok!

EBÜL-KİLAP/KÖPEKLER BABASI

Temiz havayı ciğerlerini şişirecekmiş gibi içine çekti. Tabiat; buram buram toprak karışımı çimen kokuyordu.

“Temiz mekân, temiz gıda, temiz su, temiz bir ev ve içinde yaşayan tertemiz insanlar olabilseydik!” diye söylendi kendi kendine… Aklına gelenlerden mi ne tebessüm etti ve; “Hepsini bir arada bulabileceğimi hiç sanmıyorum” dedi. Etrafına toplanmış, sayısını bilemediği köpeklere baktı: “Şehrin art niyetli insanlarından daha temizsiniz nazarımda! Hiç olmazsa sadıksınız…” Bol güneşten, mis gibi havadan mı ne başı dönmeye başladı.

Ağızlarını bir karış açmış, pembe bir mendil gibi dişlerinin arasından sarkan diliyle ara sıra ağız şapırdatan köpeklerle konuşuyor sanırdı görenler:

“Pek yüksek hem de çok… Ama garip… Ayağımın altında uzanan bu şehirde her şey bana pek de küçücük görünüyor. İnsan eli değmemiş bu tepe ne de hoş! Eğer değmiş olsaydı ne mi olurdu? Orasını ne siz söyleyin ne de ben…” Gayr-i ihtiyari yutkundu, cümlenin sonunu getiremedi. Sadece fısıltıyla; “Pek pis kokardı belki de…” dedi. Kocaman heybesindeki bayat ekmekleri çıkarıp ağızları açık, ışıl ışıl gözlerle kendine bakan köpeklere dağıttı adilane. DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR