"Seni böyle öfkelendiren sebep ne?"

A -
A +

"Ben gazetenin ilk abonelerindenim. Severek okur, kendime çekidüzen verirdim..." 

 

 

 

 

 

Öfkeli adama dedim ki:

 

- Size "ah" dedirttiren şey ne olabilir? Benimle ne alâkası vardı ki kinle bağırdın, hakaret ettin, kapı dışarı etmeye çalıştın usta?

 

- Mutlaka bir sebebi var: Her gün sizin adamlardan birkaçı bu cihazlar elinde içeri giriyor da ondan anladım nereden geldiğinizi! Zaten kızıyordum! Onun için bağırdım! Biraz ters bir şey söyleseydin...

 

Makinaların altında kara zebellah bir yılan gibi uzanmış duran sopayı gösterdi:

 

- Allah muhafaza! Bu sopayla dövmeyi bile göze almıştım!

 

- Allah Allah! O kadar öfkelisin ve kavga etmeye kararlı pek de ciddisin! Peki, seni böyle öfkelendiren sebep ne?

 

- O zaman dinle!

 

- Memnuniyetle!

 

- Ben gazetenin ilk abonelerindenim. Severek okur, kendime çekidüzen verirdim. Çıkardığınız bütün ürünleri de aldım. Sizden herkes beni, ben de gazetede çalışanları tanır, karşılıklı birbirimizi sever, sayardık. Aramızda muhabbet çoktu.

 

 

 

Kalabalık yören var,

 

Gizlensen de gören var,

 

Hoca, bir şey bilmezdin,

 

Sana akıl veren var!

 

 

 

Bu arada tabureler ve ecza çantası geldi. Karşılıklı oturduk. Çantayı açtı, tentürdiyot, mersol, oksijenli su, sargı bezleri, yara bantları, çeşitli merhemler vardı.

 

- Biz makinalarla haşır-neşir olduğumuzdan her zaman kazalarla karşılaşabiliyoruz. Onun için, bu gibi iş yerlerinin böyle ilk yardım çantaları elimizin altındadır… deyip avuç içlerimi oksijenli sularla sildi, yara bantlarıyla sardı, sarmaladı bir sağlıkçı hassasiyetiyle... "İlk yardım kursu mu aldınız?" diye sorunca:

 

- Hayat kurs be birader… Başa gelince neler öğrenmiyorsun ki.

 

- Doğru… dedim ve teşekkür ettikten sonra asıl mevzuya geçtim:

 

- Ee… İyice meraklandım! Sonra ne oldu da bu güzel kalpli, hayırsever adam, hem de hiç tanımadığı birine bu kadar öfkelenecek duruma geldi?

 

- Madem istedin, ben de her şeyi anlatacağım! O zaman haksız mıyım gör?

 

- Ee!

 

- Ailecek Taşlıtarla’da, şimdiki ismiyle Gaziosmanpaşa'da oturuyorum. Dişimden, tırnağımdan artırdıklarımla, zar-zor da olsa bir ev aldım. Dairem, orada da buradaki gibi beşinci katta... Yeni yerimize taşınınca hanımla oturduk, konuştuk. Evimizin içini zevkimize ve imkânlarımıza göre çok iyi dizayn ettik. Banyo ve mutfağımızı ithal fayanslarla ve zevkimize göre yaptırdık. Hanıma dedim ki:

 

- Buraya bir de İhlâs Şofbeni yakışır. İhlâs Şofben pek kaliteli!..

 

Gazeteyi getiren gençle abi kardeş misali samimi olmuştuk. Fikrimi ona açtım. “Olur abi” dedi, kısa bir zaman içinde de getirdi. Fakat bir türlü bağlamaya gelemediler.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.