“Bak Behlül! Bir ermiş sabrıyla bekledin. Bekledin; çünkü bir hayatın yitip gitmesine seyirci kalmak seni insan olmak tahtından alıp savururdu…”
Harun Reşid:
- Behlül! Yine vurdun bana, görünmez bir elle!
- Estağfirullah Sultan’ım!.
Yağmurlardan sonra büyür başak,
Sabırla terbiye olur uşak!
Sultanımın elinde el yazması bir kitap vardı. Okumam için önce gözlerini uzattı bana, sonra vazgeçti. Bilmeden yağmurdan söz ettiğinde, gözlerim buz dağlarına çarptı, sanki aşılmaz kaleler çıktı karşıma, ne sarp yollar vardı yürünecek… Daha sonra bana ne dese iyiydi? “Bak Behlül! Sen bir ermiş sabrıyla bekledin. Bekledin; çünkü bir hayatın yitip gitmesine seyirci kalmak seni insan olmak tahtından alıp savururdu…” buyurdu.
Sadece boynumu büktüm. Sultan'ın yanında bir hiçin haddini bilmemesi kadar noksanlık olabilir miydi? İşte ben her vakit o hataya düşüyordum! Sultan’ımın nefsiyle terbiyesi de benim gibi bir patavatsızın eliyle olsa gerekti...
Her durumda her vakit, gözetmeli edebi.
İmtihansız gün yoktur, elbet vardır sebebi.
İsyanımız pek fazla, imdat bize ey Nebi,
Allah lanet ediyor, fitne fesat saçana,
Fertlerin, cemiyetin arasını açana.
Dünyaya gönül veren, bürünür sonsuz yasa,
Sağda solda dolanır, elinde demir asa.
Candan söylerim sözü, üstüne basa basa.
Hesap sorulur elbet, boşa saçıp saçana,
Konu komşu dostların, arasını açana.
Allah rızası nimet, bekleme istirahat!
Bura ekme yeridir, salihler etmez rahat.
Her daim uyanık ol, sakın yapma kabahat!
Mahkeme-i Kübra var, ibadetten kaçana,
Anne baba evladın, arasını açana.
Ateşten çok korkmalı, bir gün değil, sonu yok,
Bu mesele pek mühim, bundan başka konu yok,
Kaçamazsın hesaptan, şunu, bunu onu yok!
Cehenneme gir denir, havalarda uçana,
Kaynana ile gelin, arasını açana.
Tedbir dinin emridir, edilmeli riayet,
Deveni sıkı bağla, sonra da tevekkül et.
Ne kadar zaman geçse, bir gün kopar kıyamet.
Kirâmen defter yazar, küfürleri saçana,
HOCA ile cemaat, arasını açana.
***
KÜÇÜK HAYRAN...
Sabahın ilk ışıklarıyla dışarı çıktım. İçim huzur doluydu ama başıma gelecekleri bilmiyordum. İnsan başına gelebilecekleri bilmeden nasıl huzurlu olabiliyor? İşte o da ayrı bir muamma! Belki de bu sabah son günümdü; biraz sonra emr-i Hak vâki olacak, hepten dünyayı terk edecek, bir daha dönmemek üzere çekip gidecektim. Adımız gibi biliyorduk ki bugün olmasa yarın öyle bir akıbet bizleri bekliyor. Şimdi anacığım olsaydı her ölüm lafı geçtiğinde “Sus! Ağzından yel alsın! Daha gençsin! Çok çok yaşa sonra…” Sanki onun benim elimdeydi ölmek veya ölmemek! Ana kalbi... ona hükmümüz geçmediğini çok iyi öğrenmiştim...
Çocukluğum aklıma gelince hatıralar da peş peşe sıralanıyor...
Bir gün develeri otlatırken bir kayanın dibinde uyumuşum. Olacak ya burası da bir yılanın yuvasıymış. O da kendini müdafaa etmek için beni ısırmış.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...