Üzerine gidip çok sıkıştırınca çaresizlikten ağladı Tanju!..

Sesli Dinle
A -
A +

Kocam artık evi umursamaz oldu... Şüphem zirve yapmaya başlamıştı. “Aldatıyor muydu?” diye araştırmaya başladım. 

 

 

 

Kendi kendime “Bu yakışıklı zampara kocanı başıboş mu bırakırlar sanıyorsun Jale? Koca şehirde kaç tane sevgilisi vardır kim bilir? Deve kuşu misali başını kuma gömme! Gözlerini dört aç, artık hakikatleri gör! Uyanık ol uyanık! Bir mektupla yuvaya döndürdün ama kalbine girmeye muvaffak olamadın!” diye düşünüyor, hiçbir sözünü ve hareketini hayra yoramıyordum. Çevremde yaşananlar, gördüklerim, duyduklarım beni hepten pozitif düşünmeden uzaklaştırıyordu. Kötümserlik kanıma işlemişti bir kere. Oysa tövbe ettiğimi, artık her şeyi hayra yoracağımı, kötü şeyler aklıma getirmeyeceğimi, yanlış düşünmeyeceğimi kararlaştırmış, kendi kendime yemin bile etmiştim. Anlayacağınız içeriden azgın nefsim, dışarıdan lanetlik şeytan, kötü arkadaşlar yakamı bırakmıyordu. Malum dünya zaten hepten tuzaktı. Bu kadar düşman, beni bana bırakacağa hiç benzemiyordu.

 

Kocam eskisi gibi benimle alakadar olmuyor zannım, içten içe devam ediyordu. Ama bilmiyordum ki, aslında benimle alakadar olacak zamanı kalmamıştı. Bütün vaktini mobilyalarım, halılarım, arabam, perdem, evim ve bitmek bilmeyen hırsıma harcamıştı. Tabiri caizse benimle değil, isteklerimle evliydi adamcağız!..

 

Velhasıl uzun ve de derin hikâye… Ne mi oldu sonra?

 

Kocam artık evi umursamaz oldu. Ya da kanaatim o yönde iyice kuvvetlendi. İş yerinde kalmalar, falan… Şüphem zirve yapmaya başlamıştı. “Aldatıyor muydu?” diye araştırmaya başladım. Geç saatlerde eve geldiğinde olmadık numaralarla olmadık şeyler yapıyordum. Gizli gizli ceplerini karıştırıyor, gömleğinde parfüm ruj lekeleri, sağında solunda kadın saçı kalıntıları arıyordum. Hatta daha ileri giderek telefonunu alıp kurcalıyordum. Ne yaptıysam sağlam delil olabilecek hiçbir şey bulamadım.

 

“Öyle ya bu kadar saftirik biri değildir daha sıkıştır, yakasına yapış, sor kiminle olduğunu…” diyerek, üzerine gittim. Çok sıkıştırınca çaresizlikten ağladı. İşten uzun zamandır çıkarıldığını, taksitleri ödemek için günlük, geçici işlerde çalıştığını, evin taksitlerini ödeyemediğini söyledi. Hatta daha vahimi birkaç defa intihar etmeye teşebbüs ettiğini ama ailesinin sefil olmaması için bundan vazgeçtiğini söyledi. Bunları duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Oturup beraber ağladık çocuklar gibi.

 

Ağlamakla borç ödenmiyordu. İcra mektubu geldi. Taksitleri epey geciktirdik. Banka, evi icra yoluyla elimizden aldı. Gözümüzün yaşına bakmadan bizi çıkarttı. Eşyalarımızın bir kısmını akrabalarımızın merdiven altı kömürlüklerine koyduk, bir kısmını da yok pahasına sattık. Başka bir borcu da arabamızı satarak ödedik…

 

     ***

 

İlk ev aldığımızda elimden bırakmadığım, her fırsatta tekrar tekrar okuduğum kitabın boş bir sayfasına hissiyatımı şöyle not düşmüşüm:

 

“Fâni dünyamızın en zor verilen kararlarından biriymiş ev alma işi. İnsan, evleneceği kişiyi bundan kolay seçiyormuş meğer de; birlikte yaşanacak evi seçmek çok daha zor oluyormuş. Gezilen, bakılan, aranan onca ‘ev’den sonra, ‘yuva’ olacak yer bulunca, insan bir garip oluyormuş meğer. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.