Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Geleceğimiz çocuklarımızın kurduğu cümlelerde gizl...
0:00 0:00
1x
a- | +A

"Feridun Ağabey, bir milletin kalbi onun kelimelerinde atar. Söz kayboldu mu, duygular da sessizleşir. Çünkü insan, kelimeleriyle hatırlar, kelimeleriyle sevinir, kelimeleriyle dua eder. Biz artık o kelimeleri unuttukça, sanki kendimizden bir parçayı da kaybediyoruz.

Geçenlerde öğretmen arkadaşlarla bir toplantıdaydık. Söz, dönüp dolaşıp dilimize geldi. Bir tarih öğretmeni arkadaş “Hocam, çocuklarımız artık atasözlerini, deyimleri bilmiyor. Kitaptan okuyorlar ama ne dediğini anlayamıyorlar.” dedi.

Hepimiz sustuk. Çünkü bu, sadece bir dil meselesi değil, bir ruh meselesiydi. Kelimeler, ders kitaplarının sayfalarında kalmıştı; yaşantının içinden, hayatın sıcaklığından uzaklaşmıştı.

Bir din görevlisi arkadaşım da benzer bir hatıra anlattı. Küçük bir çocuk yanına gelip bir şey istemiş. O da gülerek “Oğlum, sana yok yok.” demiş. Çocuk suratını asıp gitmiş. Sonra hanımı, “Baksana, çocuk küsmüş” deyince, geri çağırmış “Evladım, ben sana neden ‘yok yok’ dedim, anladın mı?” demiş. Çocuk “Bana vermeyeceksiniz diye düşündüm” demiş. Oysa bizim dilimizde “yok yok” demek “her şey var” demektir. Bir kuşun kanadında bile anlam gizliydi eskiden, şimdi kelimelerimiz bile yetim kaldı.

Aynı arkadaş bir başka gün otomobil satarken başından geçen bir olayı anlattı. Arabada bir sorun çıkınca “20 bin lira masraf tuttu, istersen 10 binini sen ver, 10 binini ben vereyim, verirsen bu senin şanındandır.” demiş. Yanındaki genç hemen öfkelenmiş:

“Sen nasıl böyle konuşursun hocam!” diye çıkışmış. Meğer “şanındandır” kelimesini “ayıbındandır” sanmış. Kelimenin kökünü bilmeyince, anlam da tersine dönüyor.

Genç daha sonra araştırıp utanarak özür dilemiş. Ama o an kaybolan sadece bir kelime değil; bir anlayış, bir zarafet, bir kültür inceliği. Bugünün gençliği kötü değil ama kelimesiz. Cümleleri eksik, duyguları kısa. Çünkü mecazın güzelliğini, atasözünün derinliğini, deyimin inceliğini duymuyor. “Atasözü” deyince aklına sınav geliyor “deyim” deyince test sorusu. Oysa her atasözü, bir dedenin uyarısı, bir ninenin duasıdır. Her deyim, bir halkın hayata bakışıdır. Kelimeleri yitiren toplumlar, bir süre sonra duygularını da kaybeder.

“Şan”, “vefa”, “merhamet”, “tevekkül”, “vakar” gibi kelimeleri unuttuğumuzda, aslında onların taşıdığı değerleri de unuturuz.

Biz öğretmenler, yazarlar, anne-babalar; kelimelere yeniden can vermek zorundayız. Çünkü kelimeler, bir milletin nefesidir. Eskiler derdi ki: “Söz, gönülden çıkarsa gönüle girer.” Bugünse söz, ekrandan çıkıyor; gönüle değil, geçici bir yankıya çarpıyor. Oysa her güzel kelime, bir gönül köprüsüdür. Biz o köprüleri yeniden kurmadıkça, birbirimizi anlayamayacağız. Unutmayalım:

Bir milletin geleceği, çocuklarının kurduğu cümlelerde gizlidir."

Selman Devecioğu

***

Bir lokmayı paylaşmak, bir gönlü ısıtmak

“Allah yeryüzünü yarattı. Göğü kubbe yaptı; toprağı, suyu, ağacı ve taşı insanın hizmetine sundu. Nimetlerini tüm dünyaya eşitçe serpti. Ne dağa tapu verdi ne denize sınır çizdi. İnsan, bu dünyaya misafir olduğunu bilsin ve nimetleri paylaşarak yaşasın diye.

Ama insan bunu unuttu. Toprağa çizgiler çekti, duvarlar ördü, kapılar kapattı. Dün hepimize ait olan yeryüzü, bugün insanların dilinde “benim mülküm” hâline geldi. Allah’ın bahşettiği nimetler, kullar tarafından tekelleştirildi. Birileri daha fazlasını isterken, birileri elindekini bile kaybetti.

Bugün dünyanın bir ucunda insanlar bir lokma ekmeğe muhtaç. Yoksulluğun, soğuğun ve açlığın kıyısında yaşamaya çalışıyorlar. Diğer ucunda ise insanlar saraylarda, gösterişli sofralarda bolluğun içinde keyif çatıyor. Aynı gök kubbenin altında; biri nefesine şükrediyor, diğeri nimet saymakla bitiremiyor.

Savaşlar çoğu zaman toprak için değil o toprağın altında saklı nimetler için çıkıyor. Gücü elinde tutan, paylaşımdan kaçınıyor. Sınırlar genişledikçe yürekler daralıyor. Oysa Allah’ın arzı geniş gönlümüz dar olandır.

Belki de insanlığın asıl sınavı budur. Sahip olduğumuzu sandıklarımızı paylaşmak. Ortak bir sofra kurmak, ortak bir göğe bakmak, yan yana secde edebilmek. Çünkü paylaşamadığımız nimetler, aslında bize verilmiş emanetlerdir. Onları kendimize mal ettikçe insanlığımızı kaybettik.

İnsanoğlu nereye geldiğini, neden geldiğini, kime ait olduğunu unuttu. Bu dünya bir oyun sandı, asıl hayatı ıskaladı. Yaşamak yalnızca biriktirmekmiş gibi koştu; kalabalıklaştı ama yalnızlaştı.

Biz emaneti sahiplik zannettik. Tapuları ebedî, hayatı sınırsız sandık. Bir avuç toprağın kavgasını verirken, hakkın rızasını unuttuk. Kaybettik. Bugün kaybediyoruz. Her gün, yeniden kaybediyoruz. Oysa kurtuluş çok uzak değil. Bir lokmayı paylaşmak, bir gönlü ısıtmak, bir yetim ve kimsesiz çocuğun başını okşamak, bir sıcak çorba içmesine bir ayakkabı giymesine bir ihtiyacına yardımcı olmak… Allah’ın nimeti bölündükçe çoğalır; insanın kalbi paylaştıkça genişler. Siz dünyayı patlayasıya yemeye çalışanlara hepsi benim olsun diye herkesle kavga edenlere ve savaş çıkaranlara bakmayın...

Belki bir gün insanlık bu basit hakikati hatırlar. Yeryüzü yeniden Allah’ın kullarına, Allah’ın taksimiyle pay edilir. Ve belki o zaman, kaybettiğimiz sınavı tekrar kazanırız. İnsanlık tekrar rahata kavuşur...

Ahmet Özdemir – Gaziantep

Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...

ÖNE ÇIKANLAR