Gaban yolu, Kuzu göllerinin yakınından Çılçıl'a uğramadan kayalık rampayı tırmanıyoruz... Toprak, su, çimen, çiçek kokusu püfür püfür...
Yakıcı güneş, kızgın oklarını, üzerimize üzerimize yağdırıyor, bazen duran ve bazen yeniden esmeye başlayan kararsız rüzgâr, biraz ferahlandırsa da fayda vermiyordu.
Gaban yolu, Kuzu göllerinin yakınından Çılçıl'a uğramadan kayalık rampayı tırmanıyoruz... Toprak, su, çimen, çiçek kokusu püfür püfür... Yemlik, kımı, hırhındilik, kuzukulağı, gelincik, kekire yiyerek yürümek ise pek keyifliydi.
Yeşilliklerden yiye yiye Fikri'nin ağız kenarları yeşile boyanmış. Belli ki ben de öyleydim. Bir yolunu bulup suya iniyor bol bol ağzımı, yüzümü yıkıyorum. Yol uzun olsa da biz de pek kararlıydık...
Uzak ve bilinmez diyarlardan gelmiş leylekler, yürek hoplatan ötüşleriyle turnalar, etrafımızda uçuşuyorlar, çıkardıkları garip ve tesirli sesleriyle; köyden ırak, çetin kıştan, derslerden bunalmış zavallı bizleri kendi sahalarına, pek uzak, tenha, sakin yerlere; biraz gezmek, tozmak, tabiatla iç içe kalmak için çağırıyorlar gibiydi.
Duvak gibi peş peşe sıralanan başı bulutlu yalçın dağlar, billurdan gözeler, ruhumu, hissimi görünmez bir el ile okşuyor, beyaz ve aydınlık hayallerle uyutarak aklımdan bütün menfilikleri, bütün yorgunlukları silip atıyordu.
Köyde, dağ yolunda olduğumu unutmuştum.
Ömründe her gün birkaç kitap okuyan ve düşünen bir adamın, o tuhaf hâli her şeyi bozuyor, evlerin yakınlarındaki, söğütleri, kavakları, hattâ koca Sütpınar kayalığını silerek hiç görmüyor; onların yerine, derelerinden köpük köpük şelâleler oluşan, serin gölgelerinde sürü sürü keklikleri kaçışan, zümrütten çam ormanları düşünüyordum. Hakikatte olmayan, yalnız kendi hayalimde oluşturduğum bu muhteşem manzaraya, bu büyük esrarlı dünyaya bakarak, "Ah, gezilecek yer... Ah, işte yaşanacak dünya…” diyordum.
Bakın açmış gül erken,
Gecikmeden gel erken,
Kardeş, sonunu düşün!
Ağzın kapat gülerken!
Binbir hülyalarla çıktığımız tepeden vâdi boyunca etrafı seyrettim. Artık pek aşağılarda kalan SÜTPINAR köyünün üstünde beyaz bulutların uçuştuklarını görüyordum. Kendi âlemimde yokuş yukarı tırmanırken omzuma bir el dokundu. Hemen döndüm.
- Yahu, nedir bu hâl, bu kadar dalgınlık da fazla!
- Hiç! Sadece büyülenmiş gibiyim Fikri!
- Pişman mısın geldiğine yoksa?
- Ne kelime...
- Uyan yahu. Etrafına şöyle bir bak bizim köyden daha güzeli var mı? Hadi cevap ver, var mı?
- Var…
- İnanmıyorum! Söyle bakayım neresiymiş?
- Verintap! Aha! İd!
- Haydaaa...
- !!!
Sıcak ve kuvvetli bir elin, benim soğuk elimi samimice sıktığını, dostluğunu içimde hissettiğimi duydum ve gülümsedim. Fakat hâlâ derin hayallerimden kurtulamıyordum.
- Verintap ha! Aha ha!
- Otlutepe de, Verintap de, Beyler köyü, Aha de! İd, Narman... Ne dersen de!
- !!!
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...