Pazar akşamı Star Medya Grubu'nun "Necip Fazıl Ödülleri-2014" ismini taşıyan ve ilki yapılan tören için HKM/Haliç Kongre Merkezi'ndeydik. Üç saat süren ve Cumhurbaşkanı, Milli Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı, İBB Başkanı, yazar, san'atkâr ve seçkin bir zümrenin, balkon dahil salonu hıncahınç doldurmuş olarak takip ettiği, TV'lerin naklen yayın yaptığı etkinlik, âdeta nefes nefese geçti.
Heyecan katsayısı, dikkat katsayısı, muhabbet katsayısı, vefa katsayısı, kadirşinaslık katsayısı, alkış katsayısı, dinamizm katsayısı yüksek, çok yüksek bir kültürel faaliyetti. Dışarı çıktığımızda yanımdaki gence "5 kitap okusaydın bu akşam kazandığın kadarını kazanamazdın" dedim. Zira o akşam orada hayat, ibret ve ders her çeşidiyle mevcuttu.
5 dalda ödül verildi.
Şiir: Hüseyin Atlansoy.
Hikâye: Güray Süngü.
Fikir-Araştırma: Prof. Gülrû Necipoğlu-Prof. İsmail Erünsal.
Saygı Ödülü: Nuri Pakdil.
Ödül alanlar, kısa teşekkür konuşmalarında mahcuplardı. Onlar zaten eserleriyle konuşmuşlardı. Selamlama tarzına atıfta bulunulan Nuri Pakdil ise herkesi "anti emperyalist, anti kapitalist, anti faşist, anti siyonist ve en önemlisi anti firavnist" bir şuurla selamladı.
Gecede konuşma yapanların konuşmaları güzeldi. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması fevkalade güzeldi. Nuri Pakdil konuşurken yerine geçmeyip uzunca bir müddet ayakta bekleyen Türkiye Cumhurbaşkanının hangi medeniyetin asalet kaynaklarından beslendiğini milyonlar, çok tabiî bir şekilde gördüler. Bizim medeniyetimizde ilim ayağa gitmez, âlime gidilir. Bizim medeniyetimizde ananın, babanın bir de âlimin eli öpülür. Bizim medeniyetimizde rütbe't ül ilm, ale'r rüteb'tir/ilim rütbesi, her rütbeden yüksektir. O edebli tavır, bunu bilen Sn. Erdoğan'ın kendi üslubuydu.
Cumhurbaşkanının konuşması, edebiyat kitaplarında okuma parçası olacak denli değerli bir metindi. Kültür bakanı, Milli Eğitim bakanı ve bilhassa Cumhurbaşkanı, bugünkü iktidarın Necip Fazıl'ın rahle-i tedrisinden geçen kadrolar olduğunu bir iftihar cümlesi şeklinde dile getirdiler. Sn. Erdoğan, uzun uzadıya bunun üzerinde durdu. Bilhassa da şu hususa dikkat çekti. "Şiirden, hikâyeden evvel ve mühim olan, Necip Fazıl Üstadın bize özgüven fikrini aşılamış olmasıdır, diklenmeden dik durmayı O'dan öğrendik" dedi. Elbette öyle; çünkü büyük şair, büyük dâvâ adamı en zor, en karanlık şartlarda bile şimşek şimşek çakar "Mehmedim sevinin başlar yüksekte!"
Mehmedler bu ruhla sevindiler.
Başlarını öne eğmediler.
Gün doğsa da gün batsa da ebede sevdalandılar.
Surlarda mukaddes mi mukaddes bir gedik açtılar. Öksüz yapı, ustada kalmadı, çıraklar utanacak hallede düşmediler, aksine o çıraklar da ustalaştılar.
Necip Fazıl, faşist Tek Parti zulmünde mahkûm olarak vefat etmiş bir aziz dâvâ adamıdır, bir mektep adamdır. "Vatan Haini değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahideddin" adındaki kitabından dolayı yargılandı, devrin adaletsiz adaleti tarafından zındana mahkûm edildi. İçeriye alınması Prof. Ayhan Songar'ın "hapiste yatması sağlığı için tehlikelidir" raporlarıyla önlendi. Bu hâl devam ederken de 25 Mayıs 1983'te Hakkın rahmetine kavuştu. 6 ay daha yaşasa Büyük Doğu idealinden Turgut Özal'ın iktidarını görecekti.
Namuslu, haysiyetli, şahsiyetli, her zorluğa rağmen hak bildiği yolda yürüyebilen bir kalem, bir imza, her rütbeden yüksektir. Necip Fazıl, böyle bir kahraman kalemdi. Evet; kendisi mahkûm olarak öldü ama bugün O'nun fikri iktidardır. Temenni ederiz ki 10 sene sonra dünyalı yazarlar, mütefekkirler, yönetmenler NFK ödülü aldım diye sevinirler.
Hilkatten gelen emsalsiz kabiliyetini yoğurup olması gereken doğru istikamete tevcih ederek bu millete Necip Fazıl diye bir üstün san'atkâr ve mütefekkir kazandıran Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerine minnetlerimizi arz ederken bu vefalı çalışmasından dolayı Star Medya Grubunu tebrik ederiz.