Kaydet
a- | +A

Mitingden dağılan kalabalık sebebiyle Erzurum tren garı tıka basa doluydu.
Trene binmeyi başaran iki şanslı kişi, yani öykümüzün iki kahramanı, bir kompartımanda, pencere kenarında karşılıklı oturmuşlardı.
Her ikisinin yanında üçer kişi daha vardı. Bu sekiz kişiden hiçbiri birbirini tanımıyordu.
Kırmızı başlıklı hareket memuru elindeki tabelanın yeşil tarafını havaya kaldırdı ve tren tiz bir düdük öttürerek yerinden titredi.

*****

Doğu Ekspresi, Uzunahmet istasyonuna geldiğinde, cam kenarında karşılıklı oturan iki kişi detaylıca tanışmıştı. İkisi de Sarıkamış’a gidiyordu.
Esat Amca otuz yıl makinistlik yaptığı Baydar Sinemasından emekli, Sami Hoca ise lisede Biyoloji öğretmeniydi.
Kondüktör cama vurduğu aletle çıt çıt biletlerini deldi, gitti.

*****

Hasankale’ye geldiklerinde ise keşfettikleri ortak tanıdıklarını çekiştiriyorlardı.
“Kırtasiyeci Cavit Bey keşke hiç siyasete girmeseydi” gibi.

*****

Köprüköy’e ulaştıklarında konu memleketin ve Sarıkamış’ın eğitim durumuydu.
Sami Hoca, “Bir öğretmen olarak söylüyorum, bizim dönemimizin lise mezunundaki bilgi, bugünün yüksek lisanslısında yok” dedi. Yapay zekâdan dert yandı.
Esat Amca sağ elini boşlukta sallayarak “Her şey yapay oldu artık hocam” dedi.

*****

Tren Karaçuha’ya ulaştığında konu çocuklardı.
İkisinin de tek evladı vardı. Sami hocanın kızı Zeynep, Kars’ta Kültür Müdürlüğünde çalışıyordu. Esat Amcanın oğlu İhsan ise Sarıkamış’ta kayak antrenörüydü.

*****

Horasan’ı her ikisi de koşa koşa istasyon binasında ikindi namazını kılarak geçirdi.

*****

Hızırilyas’ta çocuklarının fotoğraflarını birbirlerine gösterdiler.
Karşılıklı “Allah bağışlasın”lar söylendi.

*****

Tren tünelden çıkıp Topdağı istasyonuna yaklaşırken Sami Hoca işaret parmağıyla karşıda görünen köyü gösterdi:
- İşte benim çilekeş ve güzel köyüm.
- İsmi nedir?
- Sırataşlar. Ruslardan kalma ismi Zek.
- Duymuştum. Buralarda bir orman köyüne gelmiştik. Daha ileride sanırım. Bizim biraderin gelininin köyü. Handere. Çoktandır trene binmediğim için şey ettim…
- İleride evet.

*****

Handere köyünü geçip Aşıt’a vardıklarında sürpriz Sami Hocadan geldi:
- Gel çocukları evlendirelim!
Esat Amca “Bu adam ciddi mi?” diye bir süre şüphe ile süzdü karşısındakini. Sonra:
- Ben de çok isterim ama bizim istememizle olmaz ki, dedi.
- Biz tanışmalarına vesile olalım. Teklif ve telkinimizi yapalım. Allah kerim.

*****

Sarıkamış’ta “Görüşürüz” temennisiyle ayrıldılar.

*****

- Trende tanıdığın ve üç saat yolculuk yaptığın adamı sevdin diye benim de oğlunu seveceğimi mi düşünüyorsun baba?
Zeynep’in yüzünde şaşkınlık ve öfke vardı.
- Kızım, hemen evlenin demiyorum, bi tanışın diyorum.
- Bu zamanda görücü usulünü mü savunuyorsun?
- Hani sen Hayati İnanç’ın konuşmalarını can kulağıyla dinliyordun? Hayati Hoca bir konuşmasında ne demişti; “En sağlam evlilik görücü usulü olandır. Çünkü iki tarafın anne babası, yani dört aklı başında insanın, iki yüz yıllık hayat tecrübesi, çocuklarından daha isabetli karar verir.”
Kız bir süre sustu. Babası ile böyle bir konuşmayı ilk defa yapıyordu.
- Kimmiş bu tren arkadaşın? Neci, ne iş yapar?
- Baydar Sinemasından emekli, Esat Usta diye biri.
Zeynep tebessüm etti:
- Sinema işçisi yani?
- İnsanları küçümseme kızım. Kibir yakar kişiyi.
Kız yelkenleri suya indirdi:
- Yoo, ben aslında başından beri senin, benim için iyi şeyler düşüneceğini biliyorum. Basiretine hep güvenmişimdir baba. Eninde sonunda sen ne dersen o olacak elbette.
- Asla kızım, benimki teklif. Karar senin.

*****

Aslında kız kararını vereli yaklaşık on beş gün olmuştu.
İki hafta önce arkadaşıyla gittiği kayak tesislerinde sinemacının oğlu İhsan ile tesadüfen tanışmıştı. İhsan kayak konusunda onlara yardımcı olmuştu. Hatta Zeynep’in telefon numarasını istemiş ama o kabul etmemişti.
Fakat Zeynep içinden “İşte evleneceğim adam” diye geçirmiş, o gün bugün kâh yanık yürekle, kâh gözyaşıyla “Rabbim hayırlısı ise nasip et” diye dua etmişti.

Sadık Söztutan'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR