Anne ayağa kalkıp yavaşça yere diz çöküyor ve çocuğun göz hizasında sakin bir ses tonuyla konuşuyor;
"Oğlum, teyze sana şeker verecekmiş. Almak ister misin? Bu tamamen senin kararın, tatlım. Kimse seni zorlamıyor."
Çocuk ne yapacağını bilemiyor. Susuyor. Bu arada anne konuşmaya devam ediyor.
"Tamam annecim, acele etme. Bu konuyu biraz düşün. Karar verince bana söylersin, olur mu?"
***
Bu ve benzeri sahneler çok sık yaşanmaya başladı. Çocuğa bu şekilde davranan ebeveynler, iyi bir şey yaptıklarını düşünüyorlar. Ama bu öz güven kazandırmak değil, çocuğa gereksiz yük bindirmek. Çünkü çocuğa "Sen her şeyi tek başına halletmelisin" mesajı veriliyor.
Bazen dışarıda görüyorum. Çocuk feryat figan ağlıyor, yerlerde yuvarlanıyor, ortalığı yıkıyor. Sebebi ne olabilir? Muhtemelen bir oyuncağa takmıştır kafayı.
Normal değil mi? Üç yaş sendromu. Klasik bir patlama anı işte.
Ama baba yere çökmüş, çocuğun burnunu silip: "Oğlum güvendesin. Bana ne hissettiğini söyler misin? Öfke mi? Hayal kırıklığı mı? Anlat, birlikte çözelim" diyor.
Yahu çocuk zaten duygusunu tarif edemediği için ağlıyor! Edebilse anlatır zaten, siz de çözersiniz. O an çocuğun umurunda değil felsefi analizler, “öfke mi, kırılganlık mı?” tartışmaları falan…
Birisi kararlı bir şekilde “Bu oyuncağı almıyoruz!” diyecek. Çocuk da rahatlayacak ve hayatına devam edecek.
Ama yok! Hep bir müzakere ortamı, hep duygusal terapi seansları…
***
Normalde çizgi film seyrettiği için yemeğe gelmek istemeyen bir çocuğa “Çabuk o filmi kapat ve yemeğe gel!” denir. Ama yok! O kadar cahil bir ebeveyn olamayız. O yüzden şöyle söylememiz lazım;
"Demek film zevkini bölüp yemeğe gelmek istemiyorsun. Hımm, bu istek çok anlaşılır. Ama bedenimizin enerjiye ihtiyacı var. Şimdi iki seçeneğin var: Hemen masaya gelebilirsin ya da 2 dakika sonra. Sen karar ver. Bu senin seçimin."
Bu sahtelik çocuklara model olmuyor. Aksine gerçek duygularını saklamayı öğretiyor ve hayatta her şeyin müzakereye açık olduğu mesajını veriyor.
Gerçek hayat bir proje yönetimi toplantısı değil ama çocuk bunu bir türlü öğrenemiyor.
***
“Gentle parenting” markasıyla pazarlanan bu yeni endüstride, ebeveynlere sürekli bir yetersizlik hissi satılıyor. "Bir hata yaparsam çocuğum travma yaşar” kaygısı, seminerlerle, kitaplarla ve danışmanlık hizmetleriyle ticarete alet ediliyor. Sonuçta Taylorist bir yaklaşımla her anı yorumlanan, kategorize edilen ve verimi artırmak için optimize edilen çocuklar, çocukluklarını yaşayamıyorlar.
Eski usul ebeveynlik elbette kusursuz değildi ama en azından netti. Duygusal aynalamalar falan yoktu belki ama babanın bir bakışı bütün problemleri çözer, uçan bir terlik çocuğun tüm negatif enerjisini silerdi.
Şunu unutmamak lazım: Bazı durumlarda çocuğun kulağına “güvendesin” diye fısıldayan bir dost yerine, “Bu kadar yeter, eve gidiyoruz!” diyen bir ebeveyn gerekir. Çünkü çocuklar sınırlar içinde özgürleşir. Her konuda tercih hakkı sunmak öz güven kazandırmaz.
Bir otorite figürü olmadan çocukların dünyasında güvenli alan falan da oluşmaz.
Salih Uyan'ın önceki yazıları...