Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Özetle Dinle
Kaydet
Köse Yazilari 2 saat önce

Metin, Türkiye'deki bazı kesimlerin kendi vicdanları yerine, Batılı veya etkili figürlerden gelen onaylara göre tavır almasını eleştirmekte ve bu durumun tehlikelerine dikkat çekmektedir.

  • Elon Musk'ın Netflix içerik politikalarına yönelik eleştirilerinin kabul görmesiyle, Türkiye'deki benzer eleştirilerin daha önce "geri kafalılık" olarak nitelendirilmesi arasındaki çelişki vurgulanıyor.
  • Gazze meselesi ve çocukların dijital cihaz kullanımı gibi konularda da Batılı veya küresel onay beklentisiyle tutumların değiştiği belirtiliyor.
  • Yazar, kendi vicdanının sesini dinlemek yerine, hangi sesin daha meşru sayıldığına bakmanın büyük bir hata ve tehlike olduğunu savunuyor.
  • Bu durum, fikirlerin doğruluğunun kaynağına göre değil, içeriğine göre değerlendirilmemesi sorununu ortaya koyuyor.
Türkiye Gazetesi
Kalabalıklara kulak kesilmek
0:00 0:00
1x
a- | +A

Bugünlerde ilginç bir olaya şahit oluyoruz. Elon Musk önderliğinde yüz binlerce insan Netflix üyeliklerini iptal ediyor. Elon Musk’ın canı kendi çocuğundan yandığı için daha çok cinsiyetsizlik propagandasını eleştiriyor. Ama mesele sadece cinsiyet değil. Her dizide tekrar eden şu senaryo formülü artık herkesin sinirini bozdu:

Beyaz adam şeytan, siyah adam kahraman, eş cinsel karakter akıl küpü, baba aptal, anne CEO, patron Yahudi...

Temsiliyet dedikleri şey, sanatsal veya toplumsal bir kaygıdan çok check-list doldurmaya dönmüş durumda. Her dizi için belirli kontenjanlar var ve uygun şekilde dolduruyorlar. Bu yüzden dizilerde organik bir hikâyeye rastlamak çok zor.

Bu politikaların arkasındaki karar mekanizmalarını anlamak için çok derin araştırmalara gerek yok. Biraz inceleme yaptığınızda, küresel medya endüstrisinin hangi dinamiklerle şekillendiği ortaya çıkıyor. Ancak bugünkü yazımızın asıl konusu Netflix'in içerik politikası değil. Konumuz bir konuda tavır alırken içimizdeki o rahatsız edici beklenti: Kitlesel onay arayışı.

Veya doğruyu yanlışı seçerken göz ucuyla baktığımız o birileri…

Türkiye'de muhafazakâr kesimden birçok kişi yıllardır Netflix'in içerik politikasına karşı eleştiriler yöneltti. Yazılar yazıldı, videolar çekildi, tepkiler gösterildi. Ama kimse umursamadı. Aksine bu kişiler "geri kafalı” olarak itham edildiler ve yorumlar genelde şu şekildeydi:

Cemaat yurtlarında tacize uğrayan çocukları niye yazmıyorsun? Beğenmiyorsan seyretme kardeşim! Sana mı soracaklar ne çekeceklerini?

Peki aynı eleştiriyi Elon Musk yapınca ne oldu? Birden mesele ciddiye alınır hâle geldi ve eleştiri meşru sayıldı. Çünkü artık bu, Batı'dan gelen, modern ve evrensel bir tepkiydi. Kendi insanına burun kıvıranlar, Musk'ın sözlerini alkışladı.

Buradaki çelişki salt bir tutarsızlıktan öte, daha derin bir hastalığın işaretiydi aslında.

***

Benzer bir durum Gazze meselesiyle ilgili de yaşandı. Eğer dünya kamuoyu ayağa kalkmasaydı, inanın Türkiye'de malum kesim hâlâ "Ama Hamas da büyük yanlış yaptı" falan diyerek İsrail’e karşı sessiz kalmaya devam ederdi.

Sumud filosuna sadece Müslüman ülkelerden insanlar binseydi, burun kıvırarak seyrederlerdi. "Yine aşırılar işbaşında" derlerdi. Ama Batılı barış aktivistleri de katılınca, mesele birden insani bir boyut kazandı.

“Dijital Dünyada Ebeveyn Olmak” kitabını ilk yazdığımda birkaç yayınevine göndermiştim. Özellikle bir yayınevinden gelen cevabı hâlâ saklıyorum. Yorumlar çok moralimi bozmuştu.

Yazar yasakçı bir zihniyete sahip. Demokratik ebeveynlik yaklaşımlarına zıt görüşler var. Çok otoriter ve aşırı tavsiyeler sunuluyor falan

Şimdi 15 yaş altına sosyal medyayı yasaklayan Danimarka’yla ilgili sosyal medyayı yokluyorum. Alkış gırla gidiyor, herkes tebrik ediyor. Kimse Danimarka’nın bu kararını özgürlük karşıtı, dayatmacı bir zihniyet olarak görmüyor.

Yani Mark Zuckenberg kızına tableti yasaklayınca vizyoner baba oluyor. Ben “Çocukların eline tablet vermeyin” deyince otoriter ve gıcık bir baba oluyorum. Vay be!

***

Sonuç olarak kendi vicdanımızın sesini dinlemek yerine, hangi sesler daha meşru sayılıyor diye etrafı kolaçan ediyoruz. Hâlbuki kötüye kötü demek için çoğunluğun sesini duymayı beklemek en büyük tehlike. Bir şeyin iyi mi kötü mü olduğuna karar vermek için kalabalıklara kulak kesilmek en büyük hata.

Hele Anadolu coğrafyasında doğup da iyinin kötünün ne olduğunu öğrenmek için kitlesel hareketlere odaklanmak, en büyük talihsizlik.

Ne diyelim? Allah cümlemize akıl fikir versin.

Salih Uyan'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR